Allah Resulü'nün Azameti ve Salavatın Önemi

 

 

Allah Resulü'nün Azameti ve Salavatın Önemi

Hz. Peygamber'in vefat gününün ne kadar azametli ve büyük bir musibet günü olduğunu anlaya bilmemiz için; önce o Hazret'in ne kadar büyük bir makam sahibi olduğunu anlamamız gerek.

Masum İmamlar ve Allah dostlarının yaşantılarına baktığımız zaman, Peygamber'e karşı nasıl sonsuz bir sevgi ve saygı beslediklerini göreceğiz. Evet, bizler O'nun mübarek adı gelince yüksek sesle salavat gönderiyoruz; ama bu daha derin marifet ile birlikte olmalıdır. Sadece salavat değil, saygı ifadesi olarak doğrulup, ellerimizi sinemize koyarak eğilmemiz de gerekmektedir.

İmam Cafer-i Sadık'ın, Ebu Harun adında bir dostu vardı, bir gün ziyaretine geldi. İmam ona: Kaç gündür gözükmemesinin nedenini sordu. O şöyle dedi: Allah bana bir erkek evlat verdi, onun için biraz meşguldüm.

İmam, "Allah onu bereketli kılsın" diye dua buyurduktan sonra oğlunun ismini ne olduğunu sordu.

Ebu Harun "Muhammed" deyince, İmam Sadık elini göğsüne koyarak nerdeyse yüzü yere değecek kadar saygıyla eğildi ve eğildikçe "Muhammed" ismini tekrarladı. Sonra şöyle buyurdu:

"Canım, ailem, annem-babam, evlatlarım ve tüm yeryüzü Allah Resulü'ne feda olsun."

Yani bütün varlık alemini toplasan, Peygamber Efendimiz ile mukayese edilemez. Varlık aleminin canı, ruhu, varlık sebebi Allah Resulü'dür. Herkes O'nun sofrasından yemektedir ve sahip olduğu her şeyi ona borçludur. Neyimiz varsa ondandır; dinimiz, imanımız, ebedi saadetimiz Resulullah vasıtasıyladır.

İşte Ehlibeyt İmamları hem Peygamber'in kendisine ve hem de ismine çok saygı gösterirlerdi.

Merhum Ayetullah Behcet, O'nun ismindeki bu azamet yüzünden, salavat zikrine çok önem vermekteydi. Kim ondan bir zikir isteseydi, çokça salavat çevirmesini tavsiye ederdi.

Maalesef günümüzün en büyük sorunlarından biri de herkesin çok sinirli, sabırsız, kırıcı ve öfkeli olmasıdır. Özellikle evde eşimiz ve çocuklarımıza davranışımız noktasında. Aile ve ev sevgi huzur, mutluluk yuvası olması gerekirken nerdeyse her evde huzursuzluk ve öfke hakim durumda.

Biri geldi bu durumundan Merhum Ayetullah Behcet'e şikâyette bulundu. "Bana bir tavsiyede bulunun, artık incitici olmayayım, öfkemi kontrol edebileyim" dedi.

Ayetullah Behcet şöyle cevap verdi: Öfkenin/sinirlenmenin dermanı ve ilacı; Peygamber ve Ehlibeyt'ine çokça salavat göndermektir.

İmam Rıza buyurdu: "Kimin günahı çoksa ve kurtulup temizlenemiyorsa; çokça salavat çevirsin."

İmam'ın bu hadisindeki "çokça" kelimesine dikkat edelim. Sürekli dilimizde salavat zikri olmalı ve her an bu zikir ile vaktimizi geçirmeliyiz. Fakat duygusuz ve bilinçsiz bir şekilde değil, Peygamber ve Ehlibeyt'inin aşkı ile, onlara olan büyük sevgiyi ile, onlara içten yönelerek salavat çevirmemiz gerek.

İmam Sadık şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü teraziye konan en ağır amel Peygamber’e ve Ehl-i Beyti’ne selavat göndermektir."

Yine hadislerde salavatın çokça faydası zikredilmiştir:

Salavat, Müslümanların arasından nifakı ortadan kaldırır, yoksulluğu giderir.

Salavat, insanın ebedi düşmanını (Şeytan’ı) helak eder.

Salavat, insanı meleklere benzetir , Allah-u Teâlâ tarafından meleklere ayrılan geniş rahmete ortak kılınır.

Peygambere kıyamet gününde en yakın kimse, O'na en çok salavat gönderen kimsedir.

İşte Peygamber'in azametinin farkına varanlar, O'nunla iftihar eder ve varlık aleminde hiç kimseyi ondan daha üstün görmez.

Yahudinin birisi Hz. Ali'nin yanına gelerek ona zor ve önemli sorular sordu. İmam Ali çok güzel cevaplar verdi. Sonra Yahudi hayranlık ile "Ey Ali! Yoksa sen peygamber misin?" diye sordu. İmam Ali buyurdu:

"Yazıklar olsun sana, ben peygamber olan Muhammed'in kullarından bir kulum."

Bu çok önemli ve değerli bir sözdür. Peygamberimizin ne kadar yüce ve azametli olduğunu göstermektedir.

Evet, Allah Resulü'nün sevgisi, ona aşık olmak, sürekli onun ismini tekrarlamak hem insanı bu dünyada ve hem de ahirette saadetli kılacaktır. Kim Peygamber'i tanıyor ve seviyorsa, Allah cehennem ateşini ona haram kılmıştır.

Allah rahmet etsin, Şehit Mutahhari Doğruların Öyküsü kitabında çok güzel bir hadisi nakletmektedir.

Bakın Peygamber aşkının mükafatı nedir:

 

Zeytinyağı satıcılığı yapan bir adamın Allah Resûlü’ne olan ilgi ve sevgisi herkes tarafından biliniyordu. Herkes onun nasıl Allah Resûlü’nü sevdiğini, bir gün bile Hazret’i görmeden duramadığını biliyordu. O, her hangi bir iş için dışarı çıktığında, önce yolunu mescide (veya Allah Resûlü’nün evine yahut O’nun olduğu başka bir noktaya) doğru değiştiriyor ve bir bahaneyle Peygamber’e ulaşıyor, Peygamber’i görüyor sonra işinin peşine gidiyordu.

Bazen insanlar Peygamber’in etrafındayken o, kalabalığın arkasında kalıp da Peygamberi göremeyince, bir kez olsun görebilmek ümidiyle boynunu uzatıyordu.

Adam o gün Peygamber’i gördükten sonra işinin başına gitti; ama çok geçmeden geri döndü. Allah Resûlü onu ikinci kez görünce el işaretiyle yanına çağırdı. Peygamberimiz ona şöyle sordu:

- Bugün diğer günlerden farklıydın. Diğer günler bir kez geliyor, sonra işinin başına dönüyordun; ama bugün gittikten sonra ikinci kez döndün, neden?

Cevap verdi:

- Ey Allah’ın Resûlü! Gerçek şu ki, bugün senin sevgin/şefkatin o kadar yüreğime işledi ki, işimin peşine gidemedim, çaresiz bir şekilde geri döndüm. Yine sizi görmek istedim.

Peygamber ona tekrar hayır duasında bulundu. Adam o gün evine gitti; ama artık görülmedi. Kaç gün geçmesine rağmen o adamdan bir haber ve iz yoktu. Allah Resûlü ashabına onu sordu, kimse bir şey bilmiyordu.

Allah Resûlü o adamdan bir haber almak ve başına ne geldiğini öğrenmek için yola çıktı. Bir grup ashabla beraber zeytinyağı pazarına gitti. Pazara vardığında adamın dükkânın kapalı olduğunu ve kimsenin bulunmadığını gördü. Komşularından onun durumunu sorduğunda şöyle dediler:

“Ey Allah’ın Resûlü! Bir kaç gün önce vefat etti.”

Komşular daha sonra sözlerine şöyle devam ettiler:

- Ey Allah’ın Resûlü! O çok emin ve doğru sözlü biriydi; ama onun kötü bir özelliği vardı.

- Nasıl bir kötü özellik?

- Bazı çirkin işlerden kaçınmıyordu, mesela; kadınların peşinden gidiyordu.

- Allah onu bağışlasın ve rahmetine dahil etsin. O, beni öylesine çok seviyordu ki, köle satıcısı bile olsaydı Allah onu bağışlardı.

YORUM EKLE