İki Eğitim Tarzı Olarak Amelî İrfan ve Ahlakın Farklılıkları

İki Eğitim Tarzı Olarak Amelî İrfan ve Ahlakın Farklılıkları

İki Eğitim Tarzı Olarak Amelî İrfan ve Ahlakın Farklılıkları

Ayetullah Ş. Ali Rızaî Tahranî

İki ilim olmaları açısından değil de iki eğitim yöntemi olmaları bakımından amelî irfanın da ahlakla bazı farklılıkları vardır. Bunların bazılarına değineceğiz:

1. Ahlak ve İrfanda Dinamiklik ve Hareketlilik

Ahlakın durağan, irfanın ise dinamik ve hareketli olduğu söylenmiştir. İrfanda sâlikin sülûkunun başlangıcından, kat ettiği menzillerden ve varacağı maksattan bahsedilir. Oysa ahlakta nefsin kuvvetlerinde itidal, rezilliklerden tahalli (temizlenme) ve faziletlerle tehalliden (donanma) bahsedilir.[1]

Öyle anlaşılıyor ki bu sözün tashih ve tamamlanmaya ihtiyacı vardır; çünkü ahlakta da bir tür dinamizm mevcuttur. Ahlak ve irfanın her ikisi de insanı değiştirmeyi amaçlar. Dinamizm ve tekâmül olmadıkça da değişimin manası yoktur.

Ahlak insanı reziletten (çirkin ahlaktan) fazilete (erdeme) sevkeder. Faziletleri de rezillikler gibi derecelendirdiğinden, insanı her faziletin yüksek mertebelerine ulaştırmaya çalışır. Bunların hepsi dinamizm ve hareket olmaksızın mümkün değildir. Şu halde söylenmesi gereken şudur:

Birincisi, dinamizm irfanda ahlaktan daha fazladır. Zira irfanda varlık âlemlerinde seyrü sülûktan bahsedilir. Ahlakta ise insanın sadece çirkin ahlaktan faziletler tarafına doğru hareketi sözkonusudur. Bu yüzden tabiat ötesi âlemlere hareketi ile değil, sadece bu âlemdeki konumuyla ilgilenir.

İkincisi, dinamizm irfanda daha kalıcıdır. Zira sâlikin dört seferinden ikisi sonsuzdur. Yani ikinci ve dördüncü sefer. Fakat nefsin kuvvetlerinde itidali arayan ve adalet melekesini talep eden insan ona ulaşmakla hareket etmeyi bırakır.

Üçüncüsü, dinamizm irfanda daha köklüdür; çünkü sâlik "kendi"nden sefer niyetindedir. Ahlak ise bazı sıfatlarından başka sıfatlara seferi amaçlar.

2. Nefsin Fenası ve Onun İrfan ve Ahlakta Takviyesi

Ahlak nefsi takviye etme peşindedir. İrfan ise onu fenâ makamına ulaştırmayı amaçlar. Ahlakta bütün gayret, kişinin, nefsini güçlendirerek şehvet ve gazabının amiri olması -bu ikisinin örfi değil, ahlaki manasıyla-, ikisini dengeleyerek ve aklının rehberliğiyle de adalete ulaşmasıdır. Fakat irfanda sâlikin çabası nefsin Rabbin zâtında fani olması doğrultusundadır. Sâlik, canını maşukun dergâhına hediye etmek ister. Daima şöyle der:

Yüzünü göster ve beni bana unuttur

Yanmışların harmanını toptan yele ver[2]

Yine şöyle der:

Bu can, Hafız'a dostun verdiği ödünç

Bir gün yüzünü görüp ona teslim edeyim diye[3]

Şunu bilmek gerekir ki birinci seferde sâlikin nefsi, irfanî riyazetlerle fevkalade güç kazanır. Fakat incelik şuradadır ki, birinci olarak, sâlikin niyeti nefsin fani olmasıdır; ama ahlak yolunda olan kimsenin niyeti nefsinin güçlendirmektir. İkinci olarak, sâlik, üstadının kılavuzluğunun bereketiyle nefsin bu gücünden onu fâni kılma yolunda yararlanır.

3. İrfan ve Ahlakta Tehlikenin Şiddeti

Amelî irfanda tehlike oldukça büyük ve yıkıcıdır; fakat ahlakta tehlike ve zarar daha azdır. İleri seviyedeki sâlikin sapması, dağın zirvesinden düşen dağcının kayması gibidir. Ahlaktaki sürçme ise insanın düz zeminde yürürken ayağının takılması gibidir. Sülûkta sapma bazı menzillerde insanı "firavun sıfatlılığa" ve "ilahlık iddia etmeye" kadar götürebilir.

4. İrfan ve Ahlakta Üstadın Gerekliliği

İrfanda böyle tehlikelerin çokluğu nedeniyle bir üstada sahip olmak gereklidir; ama ahlakta bir üstadın olması daha evla olsa da zorunlu değildir.

Hızır’ın kılavuzluğu olmadan bu merhaleyi katetme

Zira karanlıktır, yolunu kaybetme tehlikesinden kork[4]

Üstad, insanî kemale erişmiş ve yolun sâliklerinin elinden tutmakla görevlendirilmiş veya icazeti almış insandır. Sulük üstadının zorunluluğu konusu kitabın "Yolculuk kılavuzu" bölümünde gelecektir.

Elbette ki insanî kemale ulaşmanın nadir durumlarda üstad bulunmaksızın mümkün olduğunu da bilmek gerekir. "Üveysîler" veya "meczup sâlikler" zahiri üstad olmaksızın kemale ererler. Fakat biliyoruz ki, "النادر کالمعدوم", "Az olan şey yok gibidir."

5. İrfan ve Ahlakta, Şeytanın Hedefinden Çıkmanın İmkânı

Amelî irfanda şeytanın atış menzilinden çıkmak mümkündür; ama amelî ahlakta bu iş mümkün değildir. Sâlik insan, irfanın dinamik özelliği nedeniyle -Kur'an nassıyla- ‘muhles’(halis kılınmış) makamına ulaşarak şeytanın erişebileceği mesafeden çıkar. Şeytanın kendisi şöyle demiştir:

"لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ. إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ"

"Tüm kullarını kesinlikle saptıracağım. Halis kılınmışlar hariç." [5]

Allah şeytanın bu itirafını şöyle teyit etmiştir:

"إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ"

"Has kullarım üzerinde tasallutun yoktur." [6]

Ama ahlakta insan daima nefsinin olumsuz telkinlerine maruzdur. Hiçbir zaman ‘muhles’ makamına çıkamaz.


[1] Murtaza Mutahhari, Âşinayi ba Ulûm-i İslamî, irfan bölümü.

[2] Divan-ı Hafız.

[3] A.g.e.

[4] Divan-ı Hafız.

[5] Sad (38) 83, Hicr (15) 40.

[6] Hicr (15) 42, İsra (17) 65.

Güncelleme Tarihi: 13 Haziran 2023, 12:30
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER