Nazarî İrfanın Felsefeyle Farkları
Ayetullah Ş. Ali Rızaî Tahranî
Nazarî irfanın felsefeyle bazısına değineceğimiz farklılıkları vardır. Bu farklılıklar konu, temel dayanaklar ve yöntemde olan farklılıklarından kaynaklanmaktadır.
1.Konuda Farklılık
Felsefe ilminin konusunun "موجود بما هو موجود / mevcud bima hüve mevcud / varlık olması açısından varlık" olduğu söylenmiştir. Yani varlığın hiçbir has özellik ve açı (maddi, matematiksel, ahlaki, mantıksal vs.) olmaması şartıyla incelenmesi.[1] Dolayısıyla felsefenin konusu "vücud bi-şart-ı lâ"dır. (Selbi olarak şartlı varlık) İrfanın konusu ise âlemle karşılıklı irtibat yönünden[2] Allah'ın mutlak hüviyeti olmaktadır. Dolayısıyla irfanın mevzusu "vücud lâ bi-şart-ı maksemi"dir. (Hiçbir şartla şartlanmamış Mutlak Varlık)
Yine denmiştir ki, bu nedenle irfanın konusu felsefenin konusunu kapsar. Bu yüzden irfan ilimlerin en genelidir. Felsefe ise böyle değildir.[3]
Tenkit
Bu söze birtakım eleştiriler yöneltilebilir:
1. "Vücud lâ bi-şart-ı maksemi" hiçbir ilmin mevzusunda yer almaz.[4] Ne filozofun aklî verisidir, ne de ârifin şühûd ettiği. "Vücud lâ bi-şart-ı maksemi min haysü'l-irtibateyn", yani âlemin onunla irtibatı ve onun âlemle irtibatı "vücud min haysü hüve vücud"dan daha genel değildir.
2. "Vücud min haysü hüve vücud" anlam bakımından "vücud lâ bi-şart-ı maksemi"den daha geneldir. Bu yüzden felsefede vahdet ve kesret (birlik ve çokluk) bahsinde irfan ehlinin nazariyesi, tebayun ve teşkîk gibi diğer görüşlerin yanında bir görüş olarak durmaktadır. Gerçi ispatından sonra örnek açısından "vücud min haysü vücud"dan daha genel olacaktır. Anlamlar ekseninde bahsi geçen husulî ilimlerde kriter mefhumdur, örnek değil.[5] Şu hâlde felsefe ilimlerin en genelidir ve irfan, mevzusunu ispat için ona muhtaçtır.
Hatırlatma: Büyük bilgin Ağa Ali Hekim, felsefe ve irfanın konusunu aynı kabul eder. Bu nedenle de bu iki ilim arasında temel bir fark bulunduğunu düşünmez. Şöyle der:
"İrfan ve felsefenin konusu aynıdır. Anlatım bakımından iki tanedirler. (Aynı konuya yaklaşırlar farklı açılardan bakarlar.) Bu durum ilmi iki tane yapmaz. Tıpkı sufilerin anlatımı keşif ve hikmet ehlinin istidlale dayandırması gibi."[6]
Kayserî de Risale fi't-Tevhid ve'n-Nübüvve ve'l-Velaye'de birinci fasılda kelam, felsefe ve irfan ilminin mevzusunu aynı kabul etmiştir. İrfanın bu ikisinden farkını, sâlikin amelî seyrinden Allah'a vasıl olmaya kadarki irfan bahsinde görür.[7]
2. Temel Dayanak ve İlkelerde Farklılık
Felsefenin tasavvur ve tasdik olarak başlangıç temel ve ilkeleri aklîdir, dolayısıyla yine felsefede inceleme konusu yapılır. Zira onlardan bahsetmeyi üstlenen daha kapsayıcı bir ilim yoktur; ama irfan keşfe dayanır. Filozof aklın ışığında âlemi tefsire koyulur. Ârif ise keşfin ışığında. Filozof akıldan yardım alır ve anladıklarını akıl lisanıyla dile getirir. Ârif ise keşiften yardım alır ve akıl lisanıyla keşiflerini beyan eder.
3. Yöntemde Farklılık
Felsefenin yöntemi yüzde yüz aklîdir. Onda nakil ve keşfin yeri yoktur; fakat irfanın yöntemi bileşiktir ve daha ziyade keşfe dayanır. Ârif eğer nazarındaki şeye kanıt ikame etmek niyetindeyse bunun nedeni muhataplarının konuyu idrak etmelerini sağlamak ve aşinalıklarını artırmak içindir. Şöyle der: "إطفإ السّراج فقد طَلَع الصبح", "Lambayı söndür, çünkü sabah oldu." Ârif şühuda dayalı idrakini, hikmet ehlinin akla dayalı idrakinden daha kuvvetli ve daha isabetli görür. Açıkça şöyle der:
Akılcıların ayağı tahtadandır
Tahta ayaksa pek dayanıksızdır[8]
[1] Muhammed b. İbrahim Sadru'l-Müteellihin, Esfar, c. 1, s. 13.
[2] Muhammed b. Hamza Fenarî, Misbahu'l-Üns, s. 13.
[3] Ali b. Muhammed İbn Turke, Temhidu’l-Kavaid, s. 17.
[4] Üstad Cevad Âmulî, Tahrir-i Temhidu’l-Kavaid'de ve diğer eserlerde defalarca bu meseleye değinmiştir.
[5] Bu satırların yazarı, bu konuyu Temhidu’l-Kavaid'e yazdığı haşiyelerde izah etmiştir. Arapça olan bu haşiyeler hâlihazırda basılı olarak takdim edilmiştir.
[6] Mecmua-i Musannifat-i Hakim-i Müessis, c. 3, s. 508.
[7] Davud b. Ali Kayserî, Resail-i Kayserî, Risale fi't-Tevhid ve'n-Nübüvve ve'l-Velaye, s. 6, Âştiyanî'nin editörlüğünde Resail-i Kayserî'de basılmıştır.
[8] Mesnevi-yi Manevi.
Güncelleme Tarihi: 13 Haziran 2023, 12:31