Sahabe ve Sahabenin Adaleti

Sahabe ve Sahabenin Adaleti

Sahabe ve Sahabenin Adaleti

Ali Asker Rızvanî

Acaba sahabenin hepsi adil miydi? Sahabe kelimesi kimler için kullanılır? Sahabenin tüm günahları bağışlanmış mıdır? Acaba sahabeyi kınayıcı bir söz söylenemez mi?

Bunlar, Ehl-i Sünnet ile Şia arasında ihtilaf konusu olan meselelerdir. Ehl-i Sünnet’in çoğuna göre sahabe adildir ve hiç kimsenin onlara yönelik kınayıcı bir söz söylemeye hakkı yoktur. Onlar bir günah işlemiş olsalar dahi bağışlanmıştır. Ancak İmamiye Şia’sı ile Ehl-i Sünnet’ten bazılarına göre aralarında iyi ve adil olanlar bulunsa da sahabenin tümü adil değildir. 

Sahabe konusunda çok sayıda eser yazılmış olsa da bu meseleye kısaca değineceğiz.

Adalet Kavramı

Adalet, zulmün karşıtı olarak “adl” kökünden türetilmiştir.[1] Terim olarak ise hadisçiler, usulcüler ve fıkıhçılar, onu farklı şekillerde tefsir etmiştir ki şimdi onlardan bazılarına değinelim:

1- Gazali şöyle diyor: Adalet, hayatta ve dinde istikamet üzere olmak demektir. Adaletin hasılı da insanı takva ve mürüvvete zorlayan nefisteki dürüstlük huyudur.[2]

2- Suyuti şöyle diyor: Sahabe demiştir ki adalet, nefisteki dürüstlük huyu ve melekesidir. Bu, büyük ve küçük günahların işlenmesine engel olur.[3] 

3- İbn Hacer şöyle diyor: Adil, kendisini takva ve mürüvvete zorlayan meleke sahibi kimse demektir. Takva ise şirk, fısk ve bidat gibi alçak amellerden sakınmak demektir.[4]  

Sahabe Kavramı

Halil bin Ahmed Ferahidi şöyle diyor: Sahabe sahibin mastarıdır, sahip sıfattır; ama kelamda çoğunlukla isim olarak kullanılır.[5]

Ragıb İsfahani şöyle diyor: Sahib, yoldaş demektir; yani bir kişiye veya bir şeye yoldaşlık eden onunla beraber olan kimsedir. Musahebet yani yoldaşlık bazen bedenle olur ki bu gerçek anlamıdır ve çoğunlukla bu kullanılır. Bazen de yardım ve destekle olur ki bu mecazi olsa dahi bir tür arkadaşlıktır.[6]  Lügat anlamıyla Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde kullanılmıştır ve bunların tamamı muaşeret ve yoldaşlıkta ortaktır.

Sahabenin Terim Anlamı

Sahabenin terim anlamı konusunda muhtelif görüşler vardır; biz bunlardan beş tanesine değineceğiz.

1- Sahabe, Peygamber (s) ile bir saat dahi olsa görüşmüş olan kimsedir. Bu görüşe göre Peygamber’le (s) görüşme ve yoldaşlığın çokluğu sahabe kelimesinin kullanımı için gerekli değildir. 

Ahmed bin Hanbel diyor ki: Bedir savaşına katılanlardan sonra insanların en faziletlisi, Peygamber’in (s) bulunduğu çağda bulunanlardır. Peygamber’le görüşen; bir yıl veya bir ay veya bir gün veya bir saat veya bir an onu gören Peygamber’in sahabesindendir.[7] 

Buhari şöyle diyor: Peygamber’le görüşen veya konuşan her Müslüman, Peygamber’in sahabesidir.[8] İbn Hacer Askalani şöyle diyor: Sahabe, Peygamber (s) ile görüşmüş ve bu dünyadan Müslüman olarak göçmüş olan kimsedir. Peygamber’le (s) görüşmesi ister uzun olsun ister kısa olsun, Peygamber’den hadis rivayet etsin veya etmesin, savaşa katılsın veya katılmasın...[9]

2- Sahabe, Peygamber’i (s) görmemiş olsa bile onunla aynı dönemde yaşayan kişidir.

Bu görüş, Yahya bin Osman bin Salih Mısri’ye aittir. O şöyle diyor: Sahabe, Peygamber (s) ile çağdaş olan kimsedir.[10]

3- Ehl-i Sünnet usulcülerine göre sahabe, Peygamber (s) ile konuşmuş, onun seçkinlerinden olmuş, onunla bir müddet yoldaşlık etmiş kimseler için kullanılır. Her ne kadar sahabe kelimesinin kullanılması için onunla konuşma şartı öngörülmüşse de konuşmanın süresine dair bir miktar belirtilmemiştir.[11] 

4- Sahabe, Peygamber’le uzun süre sohbet etmiş ve ondan ilim almış olan kimsedir.

Bu tarifi Ebu Yala Ferra Hanbeli, Amr bin Bahr’a isnat etmiştir.[12]

5- Şehit Zeyneddin Amili şöyle buyuruyor: Sahabe, Peygamber’le (s) görüşmüş, ona iman etmiş ve Müslüman olarak bu dünyadan göçmüş kimsedir.[13] Bu, Ehlibeyt (as) ekolünün görüşüdür.

Ehlibeyt (as) ekolü, sahabeyi sohbet, yoldaşlık ve muaşeret anlamlarını içeren sözlük anlamında kullanır; ama buna iman ve ömrü boyunca İslam üzere kalma kaydını da düşer. Nitekim Enes bin Malik’e şöyle sordular: “Peygamber’in (s) sahabelerinden, senden başka kalan oldu mu?” O, cevap olarak şöyle dedi: “Araplardan onu gören bir grup hala hayatta; ancak Hz. Peygamber’le (s) sohbet etmiş olan kimse kalmadı.[14]   

Sahabenin Adaleti Konusundaki Görüşler

Alimler ve tarihçiler sahabe konusunda çeşitli görüşlere sahiptir, şimdi bunlardan bazılarına değinelim:

1- Sahabenin tamamı kafir oldu

Bu görüş Kamiliye fırkasına aittir onlara göre Peygamber’den (s) sonra sahabenin tamamı kafir oldu. Son derece azınlıkta olan bu görüş; Kur’an’a, sünnete, sahabenin hayatına ve akla aykırıdır. Şia, bu görüşten beridir ve bu görüşe inanmaz.

2- İmamiye Şia’sı ile Ehl-i Sünnet’ten bazılarının görüşü

İmamiye Şia’sına göre sahabe içinde çeşitli tipte insanlar vardı; aralarında adil olanlar da fâsık olanlar da bulunuyordu. Bu yüzden salt Peygamber (s) ile görüşmüş olmak bir kimseyi tekvini olarak adil yapmaz. Bir kimsenin adalette olduğunun ölçüsü Allah’ın Resulü’nün (s) çizgisinde olmasıdır. Bu görüş, Kur’an’a ve nebevi sünnete de sahabenin hayatına da uygundur.

Bu görüş dayandığı ilke ve delillerden dolayı bazı insaflı Ehl-i Sünnet alimleri tarafından da kabul edilmiştir. Saad Taftazani, Marezi, İbn İmad Hanbeli gibi mütekaddim alimler ve Şeyh Muhammed Abduh, Muhammed bin Akil Alevi, Muhammed Reşid Rıza, Seyyid Kutub, Seyyid Mukbili, Şeyh Muhammed Ebu Reyye, Şeyh Mustafa Sadık Rafii ve Muhammed Gazali gibi müteahir alimler, İslami yöntemde istikamet üzere olan ve dini değiştirip dönüştürmeyen belirli bir sahabe grubunun özel bir adalete sahip olduğu sonucuna varmıştır.

3- Fitneye girmeden önce tüm sahabenin adaletli oluşu

Mutezile, sahabenin tamamının adaletli olduğu görüşündedir; yalnız onlara göre Hz. Ali ile (as) savaşa girenler bunun dışındadır; onlar, fasıktır ve şahitlikleri de kabul olmaz.[15]   

4- Sahabenin tutumunun tevil ve izah edilmesi

Ehl-i Sünnet’ten bazıları, sahabenin konumunun ve tutumunun adaletlerine uygun bir şekilde tevil ve izah edilmesi gerektiğine inanıyor.

İbn Hacer Heytemi, şöyle diyor: Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, sahabeyi tezkiye etmenin, sahabenin adaletini ispat etmenin ve onlara kötü söz söylememenin; ayrıca onların zahiren yanlış olan davranışlarını en iyi şekilde tevil etmenin her Müslümanın üzerine vacip olduğu konusunda icma etmiştir. Çünkü sahabe buna layıktır.[16] 

İbn Hacer, bu tavsiyesine kendisi uymuş ve Muaviye’yi zulümlerinden temize çıkarmaya çalışarak şöyle demiştir: Muaviye’nin tarafı gerçi zalimdi; ama bu zulüm onun fâsık olmasına sebep olmaz. Çünkü bu tevil edilebilir. Onu ve ashabını bu amelleri konusunda mazur görebiliriz.[17]

Bazıları da bu çizgiyi izleyerek sahabenin yaptığı tüm yanlış işleri izah ve tevil yoluna gitmiştir.

5- Sahabenin tümünün adil oluşu

Ehl-i Sünnet’in çoğunluğunun görüşüne göre sahabenin tamamı adildi ve onlar bu dünyadan bu hal üzere gittiler.

İbn Esir şöyle diyor: Sahabe, cerh ve tadil dışında diğer ravilerle ortaktır. Onların tamamı adil olduğu için onlar hakkında cerh yoktur.[18]

İbn Hacer şöyle diyor: Ehl-i Sünnet, sahabenin tümünün adil olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Buna az sayıdaki bidatçinin dışında kimse karşı çıkmamıştır.[19]

İbn Salah şöyle diyor: Ümmet, sahabenin tümünün adil olduğu konusunda icma etmiştir. Bu, Allah’ın bir inayetidir; çünkü onlar şeriatın nakledicileridir.[20]

Serhi şöyle diyor: Kim sahabeye kötü söz söylerse mülhittir, İslam’ı terk etmiştir, eğer tövbe etmezse onun ilacı kılıçtır.[21]

Kurtubi şöyle diyor: Sahabenin tümü adildir; onlar Allah’ın velisi ve nebiler ile resullerden sonra Allah’ın kullar üzerine seçkin kıldığı kimselerdir.[22]  

Hatib Bağdadi şöyle diyor: Bu meselede soru sormaya gerek yok. Çünkü Allah onları adalete ulaştırmıştır. Onların iç temizliğinden haber vermiştir.[23]

Dr. Hasan Şeyh şöyle diyor: Sahabenin adaleti Kur’an nassıyla sabit ve malumdur ki Kur’an’a batıl ulaşamaz.[24] 

Konuyla İlgili Hususlar

1- Şeriatı savunmak bakımından sahabenin eleştirilmesi

Bir kimse sahabenin adaletini tartışıyor ve sahabeyi cerh ve tadil ediyorsa bu, Allah’ın kitabını ve Peygamber’in (s) sünnetini iptal ettiği yahut, Müslümanların Peygamberin sünneti aracılığıyla feyizlenmesini önlemek için değildir. Tam aksine, buradaki asıl hedef, Peygamber’in gerçek hadislerini ve sünnetini doğru ve emin yoldan elde etmek için onların salihlerini tanımaktır. Kimse, şeriatı iptal etmeye çalışmıyor; çünkü bazı sahabelerin zayıflığının ortaya konması, şeriatın iptaline veya zarar görmesine neden olmaz, tam aksine güçlenmesini ve batıldan temize çıkmasını sağlar.  

2- Duygusal meseleleri karıştırmamak

Sahabenin tümünün adaletli olduğu teorisi, aşırı dini duygusallıktan dolayıdır. Taftazani şöyle diyor: Tarihte sahabeler arasında çıkan tartışma ve savaşlar zahiren göstermektedir ki bazı sahabeler hak yoldan çıkmış, zulüm ve fısk sınırına varmıştır. Bu iş de kin, haset, inat ve bazen de liderlik ve sultanlık sevgisi ya da zevk ve şehvetlere heves etmekten kaynaklanmıştır. Zira her sahabe masum değildir ve Peygamber’le konuşan herkes de hayırlı değildir. Fakat alimler Peygamber’in (s) sahabesine olan hüsnü zanlarından dolayı onların yanlış işlerini tevil ettiler. Peygamber’in (s) Ehlibeyti’ne yaptıkları zulüm, gizlenemeyecek kadar açıktır, onlara yapılan zulümler yer ve gök ehlini ağlatacak, dağları yerinden sökecek ve kayaları parçalayacak düzeydedir. Onlara yönelik çirkin işler hala yerli yerindedir. Allah’ın laneti bu cinayetleri işleyenlere, bundan memnun olanlara ve bunun için çaba gösterenlere olsun. Ahiret azabı daimi ve şiddetlidir.[25]  

Ehl-i Sünnet’in tüm sorunu, sahabenin tümünü adil görmesi ve onları cerh ve tadil etmekten söz etmemesi, Ehlibeyt’in (as) sünnetine, Peygamber’in (s) sünnetini nakledenler kadar değer vermemesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden kendi tabirleriyle nebevi feyzin aracılarını her türlü cerh ve tadilden korunmuş görmeye mecburlar. Bunu da Peygamber’in (s) sünnetinin zarar görmemesi adına yapıyorlar. Halbuki Hz. Peygamber (s) kendinden sonra iki değerli şeyi armağan bırakmıştır: Biri Allah’ın kitabı, diğeri ise Ehlibeyt’idir. Ümmet, bu ikisine tutunduğunda sapkınlıktan korunacaktır. İmamiye Şia’sı, bu iki paha biçilmez emanete tutunduğu için sahabeyi geniş çaplı olarak cerh ve tadil etmiş ve böylece nebevi sünneti ehlinden alıp onunla amel etmiştir.

3- Hüsnü zan işi mutlak değildir

Seyyid Muhammed bin Akil şöyle diyor: Müminin davranışları konusunda hüsnü zan iyidir; ama hakkı söyleme, batılı iptal etme ve cerh ve tadil makamında değil. Çünkü hüsnü zannı eğer bu makama kadar genelleştirirsek hükümler geçersiz, hadler ve şahitlikler batıl ve şeriatın temeli viran olacaktır.[26]    

Bu söz kesinlikle doğrudur; çünkü kutsal şeriat koyucu mümin kardeşinin fiillerinin tashih ve tavzih edilmesi gerektiğini emretmiştir; ancak din ve şeriat söz konusu olduğu zaman, şöyle buyurmuştur: Senin kardeşin senin dininin hükmündedir. Dininde nihai derecede ihtiyat göster. Bildiğimiz gibi sahabeden bahsetmek aslında insan hayatında belirleyici olan örneklerden bahsetmek demektir. O halde sahabeden söz etmek, aslında dinden söz etmektir. O halde bu konuda özenli olmalı ve adil ile fâsık olanı ayırmalıyız.

Ehl-İ Sünnet’in Sahabenin Adaleti Konusundaki Delilleri

Ehl-i Sünnet’in çoğunluğu sahabenin tümünün adil olduğuna inanmaktadır ve bu konuda kitaptan, sünnetten ve icmadan deliller getirmektedir. Şimdi bunları zikredecek ve kısaca cevaplar vereceğiz.

Ayetler

Kur’an-ı Kerim’de sahabe hakkında birtakım ayetler vardır, Ehl-i Sünnet, onlara karşı sahip olduğu hüsnü zan ve mezhebi duygusallıkla, hiçbir tefsir ve açıklama yapmaksızın ve diğer ayetlere başvurmaksızın onlara göre hüküm vermişlerdir. Şunlar gibi:

1- “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi vasat (orta) bir ümmet yaptık.”[27]   

2- “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”[28]

3- “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.”[29]

4- “İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.”[30]

5- “And olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”[31]

6- “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir.”[32]

7- “(İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. Onlar, Naîm cennetlerindedirler.”[33]

8- “Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”[34]

Rivayetler

Sahabenin tümünün adaletli olduğuna inananlar bazı rivayetlere de dayanmaktadırlar. Örneğin şu rivayetler:

1- Bir hadiste Peygamber’in (s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ümmetimin en hayırlıları benim çağımda olanlardır, sonra onlardan sonra gelenler, onlardan sonra da onlardan sonra gelenlerdir.”[35]

2- Ebu Said el-Hudri’nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (s) şöyle buyuruyor: “Sahabeye sövmeyiniz, zira bir kimse Allah yolunda Uhud dağı kadar altın da infak etse onların makamına ulaşamaz.”[36]

3- Ebu Burde şöyle diyor: Biz, akşam namazını Peygamber’le (s) birlikte kıldık. Kendi kendimize şöyle dedik: Mescitte oturup yatsı namazını da cemaatle birlikte Peygamber’le (s) kılsak ne iyi olur. Peygamber (s) bizim yanımıza geldi ve “Hala mescitte mi oturuyorsunuz?” diye sordu. Biz de dedik ki: Ey Allah’ın Resulü (s) akşam namazını sizinle birlikte kıldık, yatsı namazını da sizinle birlikte cemaatle kılmak için vaktin girmesini bekliyoruz. Hz. Peygamber (s) bizi övdü ve mübarek başını göğe kaldırıp şöyle buyurdu: “Yıldızlar, yeryüzündekilerin güvencesidir. Eğer yok olurlarsa vaat edilmiş olan göğe çıkar. Ben, ashabıma güvenceyim, bu dünyadan gittiğimde vaat edilen ashabıma ulaşır. Ashabım da benim ümmetime güvencedir. Onlar da yok olursa ümmetime vaat edilen gelecektir.”[37]  

4- Bazıları da şu hadisi delil getirerek Peygamber’in (s) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tutunursanız hidayet bulursunuz.”[38]

İcma

Dr. Nasır bin Ali Aid eş-Şeyh, şöyle diyor: Ehl-i Sünnet, sahabenin tamamının –fitneye karışmış olsun veya olmasın- adil olduğu konusunda icma etmiştir. Bu icma, ilim ehlinden bir topluluk tarafından nakledilmiştir. Hatib Bağdadi, Ebu Ömer bin Abdulbirr, Gazali, İbn Salah, İmam Nevevi, Hafız ibn Hacer vs. bunlara örnektir.[39]  

Delillere Cevap

Cevabı iki bölümde vereceğiz: Birinci bölümde genel cevap ki bununla İmamiye’nin sahabe hakkındaki görüşü ispat edilecektir. İkinci bölümde de sahabenin tamamının adaletli oluşuna dair öne sürülen bu delillerin her birine cevap verilecektir.

Genel Cevap

Ayetlerin Bazıları, Diğer Bazılarını Açıklar

Ayetlerin bazıları, diğer bazılarını açıklar, rivayetler de bu şekildedir. Bu yüzden delil getirilen ayetler, dayanak olarak kullanılamaz. Bu çerçevede, ömrün sonuna kadar imana ve sâlih amele bağlı kalınmalıdır. Nitekim münafıkların başı olan Abdullah bin Ubey gibi birinin salt Hudeybiye barışında ağaç altında Peygambere biat edenler arasında bulunmasından dolayı Allah’ın rızasını kazandığı nasıl düşünülebilir?  

Merhmum Allame Tabatabai, şöyle diyor: Allah Teala, sahabeyi Kur’an’da övüp onlardan razı olduğunu belirtmesi, onların geçmişte Allah’a itaat etmelerinden ve iyi işler yapmış olmalarından dolayıdır. Ancak bu razılık, onların gelecekteki hayatlarını ve davranışlarını da kapsayacak şekilde genişletilemez. Yani bu, onlar yanlış da olsa her ne yaparlarsa yapsınlar Allah onlardan razıdır anlamına gelmez.[40]

Allah, Peygamber’in (s) hanımlarına Peygamber’e mensup oldukları için şöyle buyuruyor: “Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin.”[41] Bir başka yerde de şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir.”[42]

Bunun sebebi şudur: Onlar Peygamber’e (s) mensuptur, onlardan beklenti daha fazladır ve onlar başkalarına örnektirler.

Sahabenin Tamamının Adil Olduğu Sözü Kur’an’a Aykırıdır

Kur’an-ı Kerim, bazı sahabeleri övüyor olsa da bazılarını da kınıyor.

Sahabenin bazılarının kınandığına dair ayetleri birkaç bölüme ayırabiliriz.

1- Sahabeden bazılarını nifakla suçlayıp onları bu adla bu başlık altında kınayan ayetler. Örneğin:

a) “Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir.”[43] 

b) “Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaatte bulunmuşlar” diyorlardı.”[44]

2- Onlardan bazılarının fısk içinde olduğuna dair olanlar. Örneğin:

a) “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”[45] Bu ayet, sahabeden bazıları hakkındadır.

b) “Hiç mü’min, fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar.”[46] Bu ayet, sahabeden bazıları hakkındadır.

c) “Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.”[47]

3- Bazı sahabeleri, belirli bir ad altında olmaksızın kınayan ayetler. Örneğin:

a) “Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”[48]

b) “Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir.”[49]

c) “Yine onlardan peygamberi inciten ve “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır” diyen kimseler de vardır. De ki: “O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, mü’minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır.”[50]

d) “Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile” diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[51]

e) “(Uhud’da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı.”[52]

f) “Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.”[53]

4- Sahabeyi mümin ve Müslüman olarak kınayan ayetler:

a) “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”[54]

b) “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.”[55]

c) “Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.”[56]

Sahabenin Tümünün Adil Olduğunu Söylemek Nebevi Sünnete Aykırıdır

Hz. Peygamber’den (s) gelen rivayetlere baktığımızda sahabenin tümünün adil olduğunun Peygamber tarafından da kabul edilmediğini görüyoruz. Bununla ilgili birkaç rivayet nakledelim:

1- Ebu Vail’in Abdullah’tan naklettiğine göre Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmuştur: Ben havuzun yanında sizi beklerim. Bu sırada sizden bazılarını benim yanıma getirirler. Ben onlara yaklaşmak isterken bana engel olunur ve bunun üzerine ben “Ya Rabbim, onlar benim sahabemdir” derim. Allah ise şöyle buyurur: “Resulüm, onların senden sonra neler yaptığını bilmiyorsun.”[57]   

Ehl-i Sünnet kaynaklarında bu içerikte onlarca hadis mevcuttur.     

2- Ümm Seleme şöyle diyor: Peygamber (s) şöyle buyurdu: Ashabımdan öyleleri var ki benden sonra ne ben onları göreceğim, ne de onlar beni görecek.[58]

3- Talha bin Ubeydullah, İbn Abbas ve Cabir bin Abdullah, şöyle diyor: Allah’ın Resulü (s) Uhud şehitleri için namaz kıldı ve daha sonra “Ben onlara şahidim” diye buyurdu. Ebu Bekir, şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar bizim kardeşlerimiz değil mi? İslam’a girip tıpkı bizim gibi cihat etmediler mi?” Peygamber şöyle buyurdu: “Evet; ama onlar ecirlerinden istifade etmediler. Benden sonra sizin ne yapacağınızı bilmiyorum.”

4- Ebu Derda şöyle diyor: Allah’ın Resulü’ne şöyle dedim: Sonra bir topluluğun mürtet olacağını buyurduğunuzu işittim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Evet; ama sen onlardan değilsin.”

5- Sa’lebe bin Hatib bin Ömer bin Ümeyye, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış olan kişilerdendi. Fakat zekat vermeye yanaşmadığı için onun hakkında şu kınayıcı ayet nazil oldu: “İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz” diye Allah’a söz verenler de vardır. Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler.”[59]

6- Nesei, Sünen adlı hadis kitabında İbn Abbas’tan “Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.”[60] Ayetinin nüzul sebebi konusunda şunu naklediyor: Çok güzel bir kadın vardı ve namazlarda Peygamber’e tabi olurdu. Sahabeden bazıları, gözleri o kadına takılmasın diye kadınların safından uzaklaşıp ön safta cemaat oldular. Bazıları ise rüku sırasında o kadını izlemek için arka safta kaldı. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

7- Ümm Derda, şöyle diyor: Ebu Derda, öfkeli bir şekilde benim yanıma geldi. Ona, seni bu kadar kızdıran şey nedir diye sordum. Dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki hepsinin namaz kılıyor olması dışında Muhammed (s) ümmetinden başka bir şey tanımıyorum.”[61]

8- Hudeybiye barışı sırasında Hz. Peygamber (s) kafirlerle anlaşmayı yapıp bitirdikten sonra ashaba şöyle buyurdu: “Geliniz, develerinizi kurban edip saçlarınızı tıraş ediniz.” Ravi diyor ki: Allah’a yemin olsun ki hiç kimse yerinden kalkmadı. Bu sebeple Hz. Peygamber (s) bu sözü üç kez tekrarladı. Onlar her üçünde de Peygamber’in emrine uymadı. Bunun üzerine Allah’ın Resulü (s) hiç kimseyle konuşmayarak devesinin yanına gidip onu kurban etti. Sonra birini çağırıp saçlarını tıraş ettirdi. Sahabe, bu eylemi gördükten sonra develerini kesti ve birbirinin başını tıraş etti. Fakat bazıları, Peygamber’in (s) kafirlerle anlaşma yapmasından duydukları öfkenin şiddetinden dolayı neredeyse birbirini öldürecekti.[62] 

9- Usame şöyle diyor: Hz. Peygamber (s) uzaktan Medine’nin evlerine baktı ve sonra “Benim gördüklerimi siz de görüyor musunuz? Fitnelerin nasıl da yer yer evlerinize sızdığını görüyorum” dedi.[63] 

10- Ukbe bin Amir, Hz. Peygamber’in (s) şöyle buyurduğunu naklediyor: Ben, kıyamet günü sizin öncünüzüm, ben sizin üzerinize şahidim. Allah’a yemin olsun ki ben şu an havuza bakıyorum. Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları verildi. Benden sonra müşrik olmanızdan korkmuyorum, aranızda ihtilaf ve çatışma çıkmasından korkuyorum.[64]

11- İbn Abbas şöyle diyor: Allah Teala, “Ey iman edenler” diye hiçbir ayet indirmedi ki Ali, (as) onlara emir ve öncü olmamış olsun. Allah, Kur’an’ın bazı yerlerinde Peygamber’in (s) sahabesini azarlamış; buna karşın Ali’yi sadece hayırla anmıştır.[65] 

12- Allah’ın Resulü (s) Ali’ye (as) hitaben şöyle buyurdu: “Ümmetim, benden sonra sana zulmedecek.”[66]

Sahabenin Tümü Adaletlidir Sözü Tarihsel Gerçeklere Aykırıdır

Sahabenin tarihine baktığımızda da tüm sahabenin adil olduğu görüşünün tarihsel gerçeklere aykırı olduğunu görüyoruz.

1- İbn Abbas şöyle diyor: Hz. Peygamber (s) vasiyetini yazmak için kalem ve mürekkep istediğinde sahabeden bazıları küstahlık edip ona hezeyan isnadında bulundu.[67] 

2- Cabir şöyle diyor: Biz Peygamber’le (s) namaz kılıyorduk, o sırada Şam’dan Medine’ye bir eşya kervanı geldi. 12 kişi hariç, namaz kılanların hepsi Peygamber’i (s) bıraktı ve kervanın yanına gitti. Bunun üzerine onları kınayan şu ayet nazil oldu: “Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”[68] (Cuma: 11) 

3- Kur’an nassıyla fâsık olarak nitelenen ve Osman zamanında şarap içip sarhoşken cemaate namaz kıldıran Velid bin Ukbe’yi adil sayabilir miyiz?[69]

4- Birçok kişinin zina ettiğine tanıklık ettiği –aynı zamanda Hudeybiye’de ağaç altında Peygamber’e de biat etmiş olan- Muğire bin Şube’yi adil diye niteleyebilir miyiz?[70]

5- Üç kez şarap içen ve kendisine had vurulan, dördüncüsünde de Ömer’in Hz. Peygamber’den öldürülmesini istediği Numan’ı adil olarak görebilir miyiz?[71] Üstelik o tüm savaşlara da katılmıştı.  

6-Malik bin Nuveyre’yi malının zekatını vermedi diye öldürüp, aynı gece onun hanımıyla zina eden Halid bin Velid, adil midir?[72] 

7- Muaviye bin Ebu Sufyan, halkın huzurunda açıkça şarap içen,[73] faizcilik yapan,[74] Hz. Ali’ye lanet ettirip sövdürten[75] ve Hasan bin Ali’yi zehirletip öldürten[76] biri değil miydi?

Sahabenin Tümü Adildir Sözü, İslam’ın Ruhuna Aykırıdır

Allah Teala insanı ihtiyar sahibi olarak yaratmıştır. Öte yandan insanlık tarihi boyunca hiçbir peygamber, halkını tekvini olarak değiştirmemiş; onları tebliğ ve irşat yoluyla doğru yola yönlendirmiştir. İnsanların bir kısmı bu yönlendirmeyi kabul etmiş ve mesut olmuş, bir kısmı ise bunu kabul etmediğinden sapkınlığa düşmüştür. İslam Peygamberi (s) de bu kaideden istisna değildir. Gerçi o, sahabesinin saadeti için her türlü çabayı göstermiştir; fakat onlardan bir kısmı yolun sonuna kadar doğru yolda kalmıştır.

Kısa Cevaplar

Ayetlere Cevap

A- İlk ayete cevap:

Birinci olarak, ‘vasat’ iki taraf arasında bulunan anlamına gelmektedir. Bu ayetteki vasat haddi, ifrat ve tefrit arasındadır. Zira Yahudiler dünyaya bağlılık konusunda ifrata, Hıristiyanlar ise tefrite düştüler.

Fakat İslam ümmeti ifrat ve tefrit arasında vasat haddindedir. Bunun sahabenin tümünün adil olmasıyla bir ilgisi yoktur.   

İkinci olarak ayet, ümmet ile ilgilidir; halbuki fert fert tüm İslam ümmetinin adil olduğuna inanan kimse yoktur.

B) İkinci ayete cevap:

Birinci olarak, onun hayırlı olması, iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve Allah’a iman vasıflarıyla mukayyet kılınmıştır. Dolayısıyla bu kaydın dışına çıkan ayetin kapsamında olmayacaktır.

İkinci olarak, ayette, bu ümmetin diğer ümmetlere efdal olması, nispidir ve ümmetin tüm fertlerine yönelik bir mutlak kemal üzere adalet değildir.

C) Üçüncü ayete cevap:

Birinci olarak, ayet, iddia edilenden daha özeldir; zira iddia edilen şey sahabenin tümünün adil olduğudur. Halbuki ayette bahsedilen şahısların özel hususiyetleri bulunmaktadır.

İkinci olarak, Allah Teala eğer birini övüyorsa bu onların bağlılıklarından ve itaatlerinden dolayıdır. Onlarda bu hal mevcut oldukça övgü de kalacaktır; aksi halde övgü de kendiliğinden kalkacaktır.

Bir başka deyişle, buradaki övgü imanın sıfatlarına yöneliktir. Zira ayetin sonunda “onlar gerçek müminlerdir” ifadesi geçmektedir. Dolayısıyla eğer imanın sıfatı işlediği günahlar sebebiyle bir kişiden gitmişse övgü de kaldırılır. İkinci olarak hükmün işaret edilen vasfa taalluku, nedensellik iledir. Vasıf baki kaldıkça hüküm de baki kalır. Bu ayetteki hüküm, mümine, muhacire, mücahide ve Peygamber’in yardımcılarına barınak verenleredir. Dolayısıyla eğer bir kimse Peygamber’in (s) dinine yardım etmezse hüküm o kişiden kaldırılır.

D) Dördüncü ayete cevap:

Birinci olarak, ayetin sahabenin tümünün adil oluşuna delaleti için “Muhacirlerden” ifadesindeki “den”in bir ayırma değil bir açıklama olması ve “İslam’ı ilk önce kabul edenler”in sahabenin tamamı olması gerekir; halbuki her ikisi de zahire aykırıdır.

İkinci olarak, ayet muhacirlerden, ensardan ve onlara tabi olanlardan söz ve davranışlarıyla iyilikte öne geçenlere ve güzel bir sonla bu dünyadan göçenlere mahsustur. Tüm sahabeyi kapsamamaktadır. Nitekim bir şahıs Bera bin Azib’e şöyle der: “Ne mutlu sana ki Peygamber’le (s) sohbet ettin ve ona ağaç altında Rıdvan biatı ettin.” O şöyle cevap verir: “Peygamber’den (s) sonra neler ettiğimizi sen bilmiyorsun!”[77]   

E) Beşinci ayete cevap:

Birinci olarak, ayet, ağaç altında Hz. Peygamber’e (s) Rıdvan biatı edenlere mahsustur ki bunlar da yaklaşık olarak 1400 kişidir.

İkinci olarak ayette Allah’ın razılığına dair zikredilen zarf –ki bu da Peygamber’e biattır- bir amele yönelik bir razılıktır, mutlak bir razılık değildir.

Üçüncü olarak ayette razılık sözünde durma şartına bağlıdır, dolayısıyla eğer bir kimse bu şarta uygun davranmazsa o hüküm de ondan kaldırılacaktır.    

Nitekim İbn Abbas, bu ayetle ilgili olarak şöyle naklediyor: “Sekine (huzur ve güven duygusu) sözlerinde duranla üzerine indi.”[78]

F) Altıncı ayete cevap:

Birincisi; ayet, maksadına aykırı bir delalete sahiptir. Çünkü zahiren kaziye şartlı olsa da anlam inşaidir. Yani sahabe böyle olmalı demektir. Yani eğer bir kimse kendi oğluna benim oğlum namaz kılar derse; bunun anlamı “namaz kılmalı” demektir.   

İkincisi, ayetin devamı şuna delalet etmektedir ki ayetin maksadı sahabenin tümü değil, bazılarıdır. Allah’ın “Allah, iman edip salih ameller işleyenler hakkında, "Onlar için bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vardır" diye vaatte bulunmuştur” sözünün de delalet ettiği üzere “minhum” (onlardan) kelimesi Peygamber’le (s) birlikte olan herkesin bu sıfatın kapsamına girmediğini gösteriyor. 

Üçüncüsü: “Ellezine ma’hu” (Onunla birlikte olanlar) ifadesindeki birliktelikten maksat zamansal veya mekansal birliktelik değildir ki bu ayetin Peygamber’in çağdaşları veya sahabeleriyle ilgili olduğu söylenebilsin. Bu ayette “birliktelik”ten maksat, ilahi risalette birlikteliktir. Bu da kıyamete kadar tüm İslam ümmetini kapsamaktadır. Yani kıyamete kadar bu sıfatla Peygamber’le (s) birlikte olan herkes için hüküm böyledir. 

Dördüncüsü: Ayetleri tefsir ederken, ayetlerin tamamını dikkate almalıyız. Zira bazı ayetler, sahabeden bazılarını kınamaktadır. Bu ayetlerin toplamından çıkan sonuç şudur: Sahabeyi “iyi” ve kötü” diye ikiye ayırmamız gerekmektedir.   

G) Yedinci ayete cevap:

Birincisi: Ayette öne geçenlerden (sabıkin) maksat, hayırda yarışanlardır. Bunun delili, “sıbkat”ın (yarışın) geçtiği ayetlerdir. Örneğin: “Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır.”[79] “Artık hayırlarda yarışın.”[80] “İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.”[81] Bu ayetlerde zaman olarak önde olanlar kastedilmiyor. Ayette yarışanlardan maksat hayır ve mağfirette önde olanlardır. Tıpkı “Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun”[82] ayetinde olduğu gibi.

Üçüncüsü: Çeşitli yollarla ulaşan rivayetlerin delalet ettiği üzere ayetin maksadı Ali bin Ebu Talib’dir (as).

Suyuti, bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak İbn Abbas’tan şöyle rivayet ediyor: Bu ayet, Firavun Oğullarının mümini Hezakiel, -Yasin suresinde bahsedilen- Habib Neccar ve Ali bin Ebu Talib hakkındadır. Onların her üçü de ümmetlerinde öne geçenlerdi (sabık) Ali, (as) hepsinden daha önde ve efdaldir.[83]  

H) Sekizinci ayete cevap:

Birincisi: Ayet, iddia edilenden daha da tahsislidir. Zira muhacirlerin fakirleri hakkındadır.

İkincisi: Allah’a ve Resulüne yardım eden muhacirlerle ilgilidir; yardım etmediği gibi Allah’ın ve Resulünün emir ve yasaklarına aykırı davrananlarla ilgili değildir.

Üçüncüsü: Ayet, onların doğruluğuna delalet etmektedir, adaletlerine değil.

Rivayetlerin Cevabı

Genel Cevap

Sahabenin tümünün adil olduğuna delil olarak gösterilen rivayetlere genel bir cevap vermek mümkündür:

Birincisi: Sahabenin övgüsüne dair rivayetlerin tamamı sahabenin kendisinden gelmiştir. Bu da rivayetlerin zayıf kalmasına neden olduğu gibi sahabeden bazılarının hayatı da daha önce de işaret ettiğimiz gibi buna aykırıdır.

İkincisi: İnsanları Hakkın ve hakikatin ihyasına davet için onca çaba gösterip zahmet çeken bir peygamberin sahabesine tam bir serbestlik verdiğine ve ne kadar yanlış iş de yapsanız siz kesinlikle kurtuluşa ermişsiniz diye yeşil ışık yakarak onları ilahi kurallara aykırı davranmaya adeta teşvik ettiğine ve serbest bıraktığına inanmak mümkün değildir.   

Rivayetlerin Her Birine Cevaplar

Birinci rivayetle ilgili olarak şunu söylüyoruz:

Birincisi: Bu rivayetlerdeki hayır üzere olmak, tıpkı “kuntum hayren ummeten” ayetindeki hayır gibi hakiki değil, nispidir.

İkincisi: Delil, iddiadan daha geneldir. Çünkü Peygamber’in çağındaki ister sahabe isterse tabiin olsun herkesi kapsamaktadır. Halbuki iddia edilen yalnızca sahabe hakkındadır.

İkinci rivayetle ilgili olarak şunu söylüyoruz: Sövmemek, adalet hükmünün dışında bir şeydir. Zira rivayetin sabit olduğu var sayılsa bile Peygamber (s) adil olmasalar bile sahabeye sövmekten sakındırmıştır. Çünkü sövmek, İslam şeriatında istenen bir şey değildir. Dolayısıyla insanın dilini ondan koruması gerekir.

Nitekim Şia da bu sakındırmayla amel etmektedir. Fakat bu, sahabenin tümünün adaletinin sabit olduğu anlamına gelmez.  

Üçüncü rivayetle ilgili olarak şunu söylüyoruz: Birincisi, Ebu Burde’nin bulunuyor olmasından dolayı hadisin senedi zayıftır. Zira o, feci suçlar işlemesiyle meşhurdur; ayrıca Hicr bin Adiy gibi büyük bir sahabenin katledilmesi olayına karışmıştır.[84] 

İbn Ebu’l Hadid, onu sapkın ve İmam Ali’nin (as) düşmanlarından biri olduğunu belirtmiştir. O, İmam Ali’yi tekfir edecek kadar ileri gitmiş ve Ammar bin Yasir’in katilinin elini öpmüş –onu öldürdüğü için- ve onun cehennem ateşinde yanmaması için dua etmiştir.[85] Ayrıca burada anlatılamayacak kadar sorunlar da söz konusudur. 

Dördüncü rivayetle ilgili olarak şunu söylüyoruz:

Birincisi: Hadis, Ehl-i Sünnet alimlerinin büyük bir kısmı tarafından da zayıf olarak nitelenmiştir. Bunlar arasında Ahmed bin Hanbel, İmam Şafii’nin öğrencisi Muzeni, İbn Kattan, Darekutni, İbn Hazm, Beyhaki, İbn Abdul Berr, İbn Asakir, İbnu’l Cevzi, İbn Teymiye, Zehebi, İbn Kayyım, Albani, Suyuti, İbn Hacer Askalani gibi Ehl-i Sünnet alimleri yer almaktadır.[86]

İkincisi: Hadis tarihsel gerçeklerle çelişmektedir. Zira sahabenin tavır ve davranışları, onların tümünün adil olamayacağının kanıtıdır.

Üçüncü olarak: Hadise müdahale ihtimali söz konusudur. Çünkü Lisanu’l Mizan’da şöyle nakledilmiştir: “Ehlibeytim yıldızlar gibidir; hangisine tutunursanız hidayet bulursunuz.”[87]  Ayrıca şu noktayı da göz önünde bulundurmak gerekir. Yıldızların tümü, insana yol göstermez; onlardan sadece belirli bir konuma sahip olanlar, yön gösterici olabilirler. Aynı şekilde sahabenin tamamı da insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetine sahip değildir.

İcmaya Cevap

Sahabenin tümünün adaletli olduğu konusunda Ehl-i Sünnet alimlerinin icması bulunduğuna dair iddia ile ilgili olarak şunu söyleyebiliriz: Bu icmanın hiçbir itibarı yoktur. Çünkü bu icmanın dayanağı bellidir; yani işaret edilen ayet ve hadislerdir. Ayrıca icma hüccet oluşturacak bir kanıt değildir. Çünkü kendi yerinde de ispat edildiği üzere icma kendi başına bir hüccet değildir.

Şia’nın Sahabe-yi Kiram Sevgisi

İmamiye Şia’sı, sahabeden bazılarının konumuna itiraz etse de sahabe-yi kiramı övmektedir. Peygamber’e (s) yardım etmek için zorluklar çekmiş, canıyla ve malıyla cihat etmiş ve ömrünün sonuna kadar da doğru yoldan sapmamış olanlar övülür. Nitekim İmam Seccad (as) bu tür sahabeler için şöyle buyurmaktadır: “Allah’ım, özellikle de Muhammed’in ashabının, sahabiliği bilip hakkını eda edenlerin, ona yardımda güzel bir imtihan verenlerin, onu destekleyip himaye edenlerin, koşarak elçiliğine inananların, davetini kabulde yarışıp öne geçenlerin, Rabbinin mesajlarını duyururken kendisine icabet edenlerin; dâvâsı uğruna eşleri ve çocuklarından ayrılanların, nübüvvetini sağlamlaştırmak için babaları ve oğullarıyla savaşıp onun bereketiyle zafere ulaşanların, gönüllerinde onun sevgisini besleyerek bu sevgiyle asla zarara uğramayacak bir ticaret umanların, onun kulpuna yapışınca kabilelerinden dışlananların, ona yakınlık gölgesinde yer alınca akrabalıklarından çıkarılanların, Allah’ım, bunların senin için ve senin yolunda kaybettiklerini unutma! İnsanları senin (dininin) etrafında topladıkları, Resulünle birlikte sana davet ettikleri için hoşnutluğunla onları hoşnut et. Senin yolunda kavimlerinin memleketini terk ettikleri, geçim bolluğunu bırakıp geçim darlığına katlandıkları için onları ve dinini yüceltmek için sayılarını çoğalttığın mazlumları mükâfatlandır. Allah’ım, onları (ashabı) güzellikle izleyip, “Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla.” (Haşr/10) diyen; onların yolunda yürüyen, onların yöneldiği yöne yönelen; onların mizaç ve meşreplerine göre hareket eden, hiçbir şüphe kendilerini onların basiretlerinden (inançlarından) geri çeviremeyen; onların izinde yürümekte, hidayet meşalelerine uymakta kuşkuya düşmeyen; onlara yardım eden; dinlerini din edinen; hidayetleriyle hidayet bulan; onlarla ittifak içinde olan; onları (Peygamber’den) kendilerine ilettiklerinde itham etmeyen tabiîne de en iyi ödülünü ver.”[88] 

Aynı şekilde İmam Ali (as) de ahdine vefa gösteren sahabe ile ilgili olarak şöyle buyuruyor:

“Ben, Muhammed'in (s) ashabını gördüm, fakat sizin aranızda onlara benzer kişi görmedim. Onlar saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde geceleri sabahlara kadar secde ve kıyam ederlerdi. Bazen alınlarının, bazen de yanaklarını toprağa dayarlardı. Kıyametin zikri geçtiğinde ateş üzerinde durur gibi olurlardı. Uzun secdelerden alınları, keçi dizleri gibi nasırlaşmıştı. Allah anıldığında, azap korkusundan ve sevap ümidiyle rüzgârlı havada sallanan ağaç gibi titrerler, gömleklerinin yakalan ıslanacak kadar gözyaşı dökerlerdi.”[89]

Sahabenin Sünneti

İslam evrensel bir dindir ve Allah, tarihin son çağında onu insanlığa sunmuştur. Bu iki bakımdan İslam, olağanüstü bir mükemmelliğe ve kapsamlılığa sahip olmalıdır. Ta ki böylece tüm insan toplumlarının o dönemdeki tüm sorularına cevap vermekle kalmasın, kıyamete kadar tüm gelecek nesillere de cevap verebilsin.            

Öte yandan Hz. Peygamber’in (s) biset süresinin çok sınırlı olduğunu görüyoruz. 23 yılın büyük çoğunluğunda Mekke’de putperestlerle mücadele etti ve Arap yarımadasındaki toplumu şirkten uzak tuttu. Bisetin geri kalan 10 yılında da Medine’de İslami yönetim kurarak yönetim işiyle ve dini meselelerle uğraştı.  Şia ve Ehl-i Sünnet, bu sınırlı sürenin insanlığın kıyamete kadar ihtiyaç duyduğu meselelere cevap veremeyeceği konusunda ittifak etmiştir. Nitekim her ikisi de açıklama, idare etme ve çare arama çabasına girişti. İmamiye Şia’sının inancına göre peygamberlerin görevi genel hükümleri açıklamak ve vasilerin var olma felsefesi ise şeriatın geliştirilmesi ve açıklanmasıdır. Nitekim din, şeriat ve teşrii kaynakları bu yönüyle tamamlanmış mükemmel şeklini almıştır. Ehl-i Sünnet ise istinbat kaynakları ve deliller bakımından sıkıntıda olduğu için birçok zanni delil ve kaynaklara yönelmiştir. Bunlardan biri de sahabenin sünnetinin hüccet oluşudur ve sahabenin sünnetinin hüccet oluşuna dair hiçbir ikna edici delil yoktur. Aslında bu teşri kaynağını Ehlibeyt’in zengin sünnet kaynaklarına karşılık, bu önemli boşluğu doldurabilmek için uydurdular. Şimdi bu kaynakları incelemeye çalışacağız.

Sahabenin Sünneti Konusunda Görüşler

Ehl-i Sünnet’in büyükleri, sahabenin sünnetinin alınması konusunda görüş birliği içinde değildir. 

1- İbn Kayyım Cevziye şöyle diyor: Ebu Hanife, sahabenin söz ve davranışlarını kıyas ve reyden daha öncelikli görürdü.[90]

2- Şatıbî şöyle diyor: Malik, sahabenin sözünü sünnete katardı. Nakledildiğine göre Malik, ‘haber-i vahid’i            , sahabeden birinin muhalif bir sözü üzerine terk ederdi.[91]

3- Şafii, sahabenin sözünü nas ve icmadan sonraya yerleştirmiş, onu kıyasın önünde tutmuştur.[92]

4- Ahmed bin Hanbel, öncelik sıralamasında sahabenin fetvalarına nastan sonra yer vermiş ve onu teşri kaynağında ikinci esas olarak kabul etmiştir. İbn Kayyım şöyle diyor: Ahmed bin Hanbel’in fetvaları, iki esasa dayanmaktadır: Naslar ve herhangi bir muhalefet olmaması halinde sahabenin fetvaları.[93]

5- İbn Teymiye şöyle diyor: Ahmed bin Hanbel ve birçok alim, Ali’nin sünnetine uymuştur; tıpkı Ömer’in ve Osman’ın sünnetlerine uydukları gibi. Ancak Malik gibi bazı alimler, Ali’nin sünnetine tabi olmamıştır. Ancak bunların hepsi, Ömer’in ve Osman’ın sünnetinin hüccet olduğu konusunda icma etmiştir.[94]        

Hüccetten Maksat

Sahabenin sünnetinin hüccet olması konusunda iki ihtimal vardır:

a) Hüccet olmaktan, maksat mevzui hüccettir. Peygamber’in (s) sünneti de bu anlamda hüccettir. Mevzui hüccette bir şey zatı itibariyle hüccettir. Tabi olmanın vücubu için konulmuştur; hüccet olması ve hüccet olmayı açıklaması yönüyle değildir.

b) Diğer bir ihtimal de şudur: Sahabenin sünnetinin hüccet olmasından maksat, ‘tarıkiyet’ yani ‘yol olması’ itibariyledir. Yani sahabenin sünneti, zati hüccete yani nebevi sünnete yol olması bakımından hüccettir. Bu durumda sahabeden gelen haberin sika ve adaletli olma gibi haber-i vahidin şartlarını taşıması gerekir. Gerçekte sahabe ile diğer hadis ravileri arsında hiçbir fark yoktur. Eğer onun sözü hüccetse, bu haberi verenin sika (güvenilir) olması sebebiyledir. Tabi sika ve adil oluşu sabit ise...

Ehl-i Sünnet’in usulcülerinin sözü özetle şudur: Sahabenin sünneti konusundaki hüccet, “tariki” değil, “mevzui”dir. Ehl-i Sünnet’ten sahabenin sünnetini hüccet olarak görenler, onun tıpkı Allah’ın kitabı ve Resul’ün sünneti gibi hüccet olduğuna inanmaktadır.

1- İbn Kayyım Cevziye şöyle diyor: Bir kimse sahabenin sözlerine uyarsa, onun sıhhatini tahkik etmemiş olsa bile övülüp takdir edilecektir.[95]

2- Şatıbî, şöyle diyor: Rivayetlerden anlaşıldığına göre, sahabenin sünnetine uyan kimse, Peygamber’in sünnetine uymuş olur.[96] 

Bazılarına göre ise Ehl-i Sünnet’te sahabenin sünnetinin hüccet olmasından maksat, ‘mevzui’ değil, ‘tarıkî’ hüccettir. İtibarı ise onu ya sahabenin tümünün, ya da bir kısmının yapmış olmasından, bu amelin meşhur olmasından ve diğerlerinin sükut etmesinden ve onu reddetmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu konu aslında hakiki icmaya veya takdiri ve sükuti icmaya dayanmaktadır ki bunun kendisi de nebevi sünnetten kesin bir yoldur. Ancak bu açıklama, Ehl-i Sünnet’in maksat ve muradına aykırıdır. Zira Ehl-i Sünnet alimlerinin bazılarının sahabenin sünnetinin hüccet olması meselesiyle ilgili söylediği sözler bu çerçevede değildir.

İbn Kayyım el-Cevziye şöyle diyor: Eğer sahabe bir şey söylemişse şu iki durumdan biri söz konusudur: Ya diğer sahabeler ona muhalefet etmiştir, veya etmemiştir. Birinci durumda o söz hüccet değildir. İkinci durumda ise ya sahabenin sözü, meşhur sahabeler arasında dolaşmış ve kimse ona muhalefet etmemiştir veya bu şekilde değildir. Birinci durumda fakihlerin çoğunun görüşü doğrultusunda icma ve hüccet hükmündedir. Bazıları bunun icma olduğunu; ancak hüccet olmadığını söylemektedir. Bazıları ise onu ne hüccet ne de icmayı oluşturan bir şey olarak görüyor.

Eğer sahabenin sözü meşhur olmamışsa veya kimse onun meşhur olup olmadığını bilmiyorsa bu durumda usulcüler arasında onun hüccet oluşu konsunda ihtilaf vardır. Bununla birlikte ümmetin cumhuruna göre bu durumda da sahabenin sözü hüccettir.[97]  

İbn Kayyım’ın bazı sözlerinden açıkça anlaşılıyor ki sahabenin sözünü, icma yoluyla nebevi sünnetin açıklayıcısı olması bakımından hüccet olarak görmüyor. Tam aksine sahabenin sözünün tıpkı Peygamber’in sözü gibi mevzui hüccet olduğuna inanıyor.

Buna karşın İmamiye Şia’sı, sahabeyi bu açıdan diğerleri gibi görüyorlar. Onların sünnetinin hüccet oluşunu onların her birinin güvenilir ve adil olduğunun ispat olmasına bağlı görüyorlar. Zira sahabenin tümü adil değildir ve buna dair bir delil yoktur, bunun aksine deliller vardır.

Ehl-i Sünnet alimlerinden Gazali, Şia’nın görüşlerine katılarak şöyle der: Yanlış yapan ve kusur işleyen bir kimse ismet sıfatına sahip değildir. Dolayısıyla onun sözü de hüccet değildir. Bu durumda onun sözüyle nasıl içtihat edilebilir? Aralarında birçok ihtilaflar bulunan bir topluluğun masum olduğu nasıl düşünülebilir? Böyle bir şeye nasıl ihtimal verilebilir; halbuki sahabenin bizzat kendisi, sahabenin söz ve davranışlarına muhalefet edilebileceği konusunda görüş birliği içindedir.[98]       

  

Sahabenin Sünnetinin Hüccet Olmadığının Delilleri

Kur’an ayetlerine, rivayetlere ve tarihe baktığımızda, görüyoruz ki sahabenin sünnetinin mevzui veya tarıkî bir hüccet olduğu konusunda bir delil olmadığı gibi, onun hüccet olamadığına dair çok sayıda delil bulunmaktadır. Şimdi bunlardan bazılarına işaret edeceğiz.

Ayetler

Ayetler, sahabenin birçok yanlışlar yaptığını ve İslam şeriatını ihlal ettiğini göstermektedir:

1- “And olsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vaadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, zaaf gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de.”[99]

2- “İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti.”[100]

3- “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.”[101]

4- “Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar.”[102]

Rivayetler

Aynı şekilde rivayetlerden de açık bir şekilde anlıyoruz ki sahabeler hata ve günahtan korunmuş değildi.

Buhari, kendi senediyle Ebu Hazım’dan şöyle naklediyor: Sehl bin Said’den duyduğuma göre Peygamber (s) şöyle buyurdu: Ben havuzun başında sizi izliyorum. Ona ulaşan herkes onun suyundan içecek. Ondan içen, bir daha susamayacak. Bazıları benim yanıma gelecek, ben onları tanıyorum, onlar da beni tanıyorlar. O sırada benimle onlar arasına engel girecek. Ben, “onlar bendendir” diyeceğim. Bana şöyle seslenilecek: “Ey Peygamber, sen onların senden sonra dini nasıl değiştirdiğini bilmiyorsun.” Bunun üzerine ben de şöyle derim: “Benden sonra dini değiştirenlere eyvahlar olsun.”[103]

Taftazani şöyle diyor: Sahabeden bazıları haktan yüz çevirip zulme ve fıska düştüler. Bunun sebebi kin, inat, haset, liderlik hırsı, zevk ve şehvetlere meyletmekti. Zir sahabenin tamamı masum değildi ve Peygamber’le görüşen herkes de hayırlı olmuyor. Ancak alimler, Peygamber’in (s) sahabesine olan hüsnü zanları sebebiyle sahabenin davranışlarını tevil ve izah etmeye çalıştılar.[104] 

Sahabenin Hayatı

Sahabelerin hayatını incelediğimizde onların hata, günah ve kusurdan korunmak bir yana bizzat kendilerinin sahabenin büyük hatalar ve günahlar işlediğini söylediğini görüyoruz. Ehl-i Sünnet’in sahabeden bazılarının batıl davranışlarını izah etme adına yaptığı en üç açıklama şudur: Onlar, müçtehittir ve müçtehit de içtihadında bazen hata yapabilir.

Seyyid Muhammed Taki Hakim şöyle diyor: Sahabenin sünnetinin hüccet olamayacağı konusunda delil olarak sana şu yeter: Şûranın toplandığı gün Ebubekir’in ve Ömer’in uygulamaları Ali’ye (as) sunuldu; fakat Hz. Ali (as) bunu kabul etmedi. Hatta hilafeti de bundan dolayı bıraktı. Osman ise bunu kabul ederek hilafete sahip oldu. İmam Ali (as) hükümete geçtiği zaman önceki halifelerin halk arasında bir sünnet haline gelen tüm yanlış uygulamalarını kaldırmaya çalıştı. Ancak onlardan bazılarını kaldıramadı; çünkü önceki halifelerin sünneti halk arasında derin bir etki yapmıştı.

Sahabenin Sünnetinin Söz Konusu Edilmesinin Sebepleri

1- Hedefleri yalnızca riyasete, hükümete geçip saltanat kurmak olan muhalif bir grup, Peygamber’in (s) vefatından sonra önceden hazırladığı plan doğrultusunda uğursuz amaçlarına ulaştı. Onlar başlangıçta dini merciliğe çok fazla önem vermediler ve bunu Ehlibeyt’e (as) bıraktılar. Ancak bir süre sonra halkın dini meselelerde Ehlibeyt’e (as) müracaat etmesinin kendi saltanatlarının zararına olduğunu fark ettiler; çünkü halk şöyle diyordu:

Eğer Peygamber’in (s) sünneti ve dini ilimler Ehlibeyt’te bulunuyorsa o halde siz neci oluyorsunuz? Siyaseti ve yönetim işini neden ehline bırakmıyorsunuz? Bu yüzden sahabenin sünnetinin hüccet olduğunu gündeme getirerek bir başka deyişle sahabenin merci olduğunu söyleyerek halkı sünnet ehlinden uzaklaştırdılar.

2- Bir yandan zaman içinde fetihlerin artması ve farklı merkezlerden birçok soruların söz konusu olması, diğer taraftan kitap ve sünnetten hüküm çıkarma kaynaklarının sınırlı olması onları bu boşluğu doldurma düşüncesine sevk etti. Bu çerçevede de Ehlibeyt’in (s) sünnetine karşılık, sahabenin sünnetini fakihlere bir hüküm çıkarma kaynağı olarak tanıttılar.

Ehl-İ Sünnet’in Delillerinin İncelenmesi

Ehl-i Sünnet, sahabenin sünnetinin hüccet olduğu konusunda bazı deliller öne sürmüştür, bu delilleri naklederek her birine değineceğiz.

Ayetler

1- “Muhâcirlerle ensârdan ilk olarak inanmada ileri dereceyi alanlarla iyilikte onlara uyanlara gelince: Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da ondan râzı olmuşlardır ve onlara, kıyılarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır, orada ebedi kalır onlar. Budur en büyük kurtuluş ve saâdet.”[105]    

İbn Kayyım Cevziye şöyle diyor: Allah Teala, sahabeye uyanları övmüştür. O halde eğer bir kimse bir sözün sahabeden sahih bir şekilde nakledildiğini bilirse onu kabul etmeli ve ona uymalıdır. Bu, Allah katında övülen bir davranıştır.[106]  

Cevap:

Birincisi: Ayet, mutlak olarak sahabenin önde olanlarına uymanın gerekliliğine delalet diyor, özellikle de Peygamber’e (s) iman konusunda önde olanlara. Dolayısıyla insanlara şöyle hitap ediyor: Peygamber’e (s) iman konusunda birbiriyle yarışan sahabeler gibi olun.

İkincisi: Ayetin aşağısı, yukarısını takyid ediyor. Çünkü bu sahabeler hakkında şöyle buyuruyor: “Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”[107] Bu ayetten anlaşılıyor ki sahabelere onlar Allah’ın ve Peygamber’in emrine uydukları ölçüde uyulur; aksi takdirde onlara uymak gerekmez. Bu da sahabenin sünnetinin hüccet olmasına mutlak bir şekilde aykırıdır.

Üçüncüsü: Ayet, iddia edilenden daha özele yöneliktir; çünkü sahabelerin tamamıyla değil, yalnızca önceki sahabelerle ilgilidir.

2- Allah Teala şöyle buyuruyor: “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”[108]      

İbn Kayyım şöyle diyor: İnsanlardan ücret istemeyen ve hidayet bulmuş olan sahabelerin her birine uymak gerekir.[109]

Cevap:

Birincisi: “Sizden hiçbir ücret istemeyen”ler ile kastedilenler peygamberlerdir. Nitekim ayetin önceki kısmında şöyle buyurulmaktadır: “Onlara, şu şehir halkını misal getir. Hani onlara elçiler gelmişti.”[110]

İkincisi: Ayet, iddia edilenden daha geneldir. Zira ücret istemeyen ve hidayeti bulan herkesi kapsamaktadır.

Üçüncüsü: Hidayete ermiş sıfatı, sahabelerin tamamı için geçerli değildir. Zira onların bir kısmının şeriata aykırı işler yaptığı kesindir.

3- Allah Teala şöyle buyuruyor: “De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.”[111]

İbn Abbas diyor ki: Bu ayette Peygamber’in (s) sahabesi kastediliyor. Zira onlar, Allah’ın her türlü kötülükten temizlediği kimselerdir.[112]

Cevap:

Birincisi: İbn Abbas’ın bu hadisi sabit değildir; zira hiçbir muteber sahih ya da sünen kitabında nakledilmemiştir. Hadisçilerden hiçbiri de bunu esas almamıştır.

İkincisi: Sahabenin sözüyle sahabenin sözünün hüccet olduğu ispat edilemez; zira bu fasit daire olur.

Üçüncüsü: Sahabelerin kendi arasındaki ihtilaflar, onların hata ve günahtan korunmadığının delilidir.

4- Allah Teala şöyle buyuruyor: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”[113]

Şatıbî, şöyle diyor: Ayet, bu ümmetin diğer ümmetlere üstün olduğuna delalet ediyor. Bu da kendiliğinden Peygamber’in sahabesinin her halükarda din üzere doğru yolda olmasını gerektiriyor.[114]

Cevap:

Birincisi: İslam ümmetinin fertlerinin önceki ümmetlere göre nispi olarak doğru yol üzere olduğuna delalet etmektedir; ümmetin tüm fertlerinin her durumda doğru yol üzere olduklarına değil.

İkincisi: Ayet, sahabenin sünnetinin hüccet oluşuyla değil, üstünlük ve faziletle ilgilidir.

5- Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”[115]

İbn Kayyım şöyle diyor: Geçmişteki büyük bir topluluk, beraber olmamız gereken doğruların Peygamber’in (s) sahabeleri olduğuna inanmaktadır.[116]

Cevap:

Bazı tefsirlere ve sahih rivayetlere göre “doğrulardan” (sadıkîn) kasıt masumlardır; bunlar da misdak açısından Peygamber’in (s) ehlibeytinden başkası değildir.[117]

6- Allah Teala şöyle buyuruyor: “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.” (Bakara: 143)

Şatıbi şöyle diyor: Allah Teala, bu ayette, sahabeyle ilgili olarak adaleti mutlak bir şekilde ispat ediyor. Bu, onların her halükarda doğru yol üzere olduklarına delalet ediyor.[118]

Ebu Hatem Razi de şöyle diyor: Allah Teala, sahabeyi, adalet ümmeti diye nitelemiştir. O halde onlar ümmetin adaletlileri, hidayet önderleri, dinin hüccetleri, kitabın ve sünnetin nakledicileridir.[119]

Cevap:

Birincisi: Tek başına adalet masumiyeti (ismet) gerektirmez; aksi halde sahabe olmasa dahi adil olan herkesin sünneti hüccet olması gerekirdi. Halbuki hiç kimse böyle bir şeyi iddia etmemiştir.  

İkincisi: Onun muhatabı tüm İslam ümmetidir. Eğer ayet, sünnetin hüccet oluşuna delalet ediyorsa bu hükmü tüm ümmete genişletmek gerekir. Halbuki böyle bir şeyi hiç kimse kabul etmez.

7- Allah Teala şöyle buyuruyor: “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti.”[120]

İbn Kayyım şöyle diyor: Allah Teala, sahabeyi özel olarak seçtiğini belirtiyor. Böylesine kişilerin sünneti hüccettir.[121]

Cevap:

Ayetin maksadı, ümmetin de sahabenin de tamamı değildir. Ümmetin ya da sahabenin bir kısmıdır. Onların içinden layık olan ve itaat edenlerdir. Ayetlerde ve rivayetlerde de belirtildiği üzere günah işleyen ve Allah’ın emirlerine itaatsizlik edenler değildir.

Rivayetler

1- İbn Kayyım Cevziye şöyle diyor: “Sahih bir rivayette Peygamber’in (s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Çağların en hayırlısı benim peygamber olarak görevlendirildiğim çağdır. Onun ardından ondan sonraki çağ gelir; üçüncüsü de ondan sonra gelendir.” Sonra hadise şu açıklamayı yapıyor: Mutlak hayırlılık, sahabenin tüm hayır işlerinde öncü olmasını gerektirir. Bundan da onların sünnetinin hüccet olduğu sonucu çıkar.[122]    

Cevap:

Birincisi: Hayırlılığın kapsamındaki abartı, rivayetin oluşturmaya çalıştığı algıya aykırıdır. Zira, bir kimsenin “Amr, Zeyd’den daha bilgilidir” demesi, tüm meselelerde böyle olduğu anlamına gelmez.

İkincisi: Hayırlılık, hüccet olmanın delili değildir. Çünkü bahsi geçen hüccet olma konusu yalnızca masumiyetle ilgilidir.

Üçüncüsü: İlk asrın diğer asırlara göre hayırlı olması, mutlak değil, nispidir. Yani Peygamber çağında yaşayan insanların, sonraki çağlarda yaşayanlara göre daha iyi olmasının anlamı, mutlak olarak daha mükemmel oldukları anlamında değildir.

2- Müslim, Sahih’inde kendi senediyle Said bin Ebu Burde’den o da babasından şöyle naklediyor: “Akşam namazını Hz. Peygamber’le (s) birlikte kıldık. O sırada kendi kendimize mescitte oturup yatsı namazını da Peygamber’le birlikte kılsak ne iyi olur dedik. Peygamber, bizim yanımıza geldi ve ‘siz hala oturuyor musunuz?’ dedi. Biz de dedik ki Ey Allah’ın Resulü, akşam namazını sizinle birlikte kıldık, yatsı namazını da sizinle birlikte kılmak istiyoruz. Bunun üzerine Peygamber bizi takdir etti ve başını göğe kaldırarak şöyle buyurdu: Yıldızlar gökyüzünün güvencesidir; onlar ortadan kalkarsa gökyüzü düzeni bozulur. Ben de ashabım için güvenceyim. Onların arasından gittiğimde vaat edilen gerçekleşecektir. Benim ashabım da bu ümmetin güvencesidir. Ashabım dünyadan göçtüğünde ümmetime de vaat edilen gerçekleşecektir.”[123]     

Cevap:

Birincisi: Hadis, Ebu Burde’nin varlığından dolayı zayıftır. Çünkü o, ağır suçlarıyla meşhurdur. O, Hicr bin Adiy gibi büyük bir sahabenin öldürülmesine karışmıştır. Çünkü onların aleyhine yalancı şahitlik yapmıştır.[124]

İbn Ebi’l Hadid, İmam Ali’den sapanlardan birinin de Ebu Musa Eşari’nin oğlu Ebu Burde olduğunu belirtmiştir. O, Ammar bin Yasir’i öldürdüğü için Ebu Gadiye Cuheni’nin elini öpmüş ve ona dua etmiş biridir.[125]

İkincisi: Yukarıdaki hadiste, Peygamber (s) ashabının arasından göçtüğü zaman ashaba ilahi vaadin ve azabın geleceği belirtiliyor. Bu da onların sünnetinin hüccet olmasına uygun bir şey değildir.

Üçüncüsü: Peygamber’in (s) sahabe hakkındaki tabiri, onların ismetine delalet etmez. Zira bu tür tabirlerin benzeri çocuklar, kadınlar ve yaşlılar için de kullanılmış ve yeryüzünde onların olmaması halinde Allah’ın insanlara azap edeceği belirtilmiştir.

Dördüncüsü: Peygamber’in (s) maksadı şudur: Sahabeler arasında öyle kimseler vardır ki benim sünnetimi naklederek insanlara hiçbir mazeret bırakmayacaklardır. Bu da sahabenin rivayetlerindeki “tariki hüccet” ile uyumludur.

3- Bazıları da şu hadisi esas almıştır: İbn Abbas’tan nakledildiğine göre Peygamber (s) şöyle buyurmuştur: “Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız hidayet bulursunuz.”

Cevap:

Birincisi: Hadis, senet açısından zayıftır. Bu hadisin zayıf olduğunu belirtenler arasında şunlar bulunmaktadır: Ahmed bin Hanbel,[126] Şafii’nin öğrencisi Mezeni,[127] Ebu Bekir Bezzar,[128] İbn Kattan,[129] Darekutni,[130] İbn Hazm,[131] Hafız Beyhaki,[132] İbn Abdulberr,[133] İbn Asakir,[134] İbn Cevzi,[135] Ebu Hayyan Endelusi,[136] İbn Teymiye,[137] Albani,[138] Şemseddin Zehebi,[139] İbn Kayyım Cevziye,[140] İbn Hacer Askalani,[141] Celaleddin Suyuti,[142] Mufti Hindi,[143] Kazi Şevkani.[144]

İkincisi: Hadis, tarihsel gerçekliğe aykırıdır. Çünkü sahabenin bir kısmı, hem Peygamber (s) döneminde hem de ondan sonra kesin bir şekilde dinde doğru yol üzere değildi. Dolayısıyla bunların başkaları için hidayet kaynağı olması da mümkün değildir. 

Üçüncüsü: Hadisin bizatihi kendisi, sahabenin tümünü kapsamadığının delilidir. Çünkü sahabeler yıldızlara benzetilmiştir. Şunu biliyoruz ki her yıldız yön göstermez. Sadece bazı yıldızlar, sahip oldukları konum gereği insanlara yön gösterebilirler. 

Dördüncüsü: Sahabeler, bazı ayetleri anlamada hataya düşmüştürler. Dolayısıyla da bunlar insanlar için bir dini merci olamazlar.

Gazali diyor ki hata yapabilen ve masum olmayan birinin sözleri hüccet değildir. Hiçbir delil olmadan onlar hakkında nasıl ismet iddiasında bulunulabilir.   

Ebu Bekir’e miras konusuyla ilgili bir soru sordular, cevap olarak şöyle dedi: Ben kendi görüşümü söylüyorum, eğer doğruysa Allah’tandır, yanlışsa da benden ve şeytandandır. Allah ve Resulü ondan beridir.[145] 

Altı aylık çocuk doğurmuş Cuheniye kabilesinden bir kadını, Osman’ın yanına getirdiler. Kocası, zina yaptığı iddiasıyla ondan şikayetçiydi. Osman da onun recmedilmesine hükmetti. Haber, Ali bin Ebu Talib’e (as) ulaştı. Hz. Ali şöyle buyurdu: “Bu hüküm batıldır. ‘Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır.’[146]  Ve ‘Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.’ (Bakara: 233) gibi ayetlerden anlaşılıyor ki en az taşıma süresi altı aydır” dedi. Bunun üzerine Osman ‘Vallahi ben bunu bilmiyordum’ dedi ve kadının gönderilmesini emretti. Fakat iş bitseydi, zavallı kadın hiçbir günahı olmadığı halde bir kişinin cahilliği yüzünden recmedilecekti.[147] 

Hadisin Ehlibeyt’e Tatbiki

Şeyh Saduk, hidayet hadisini kendi senediyle İmam Bakır’dan naklediyor, bu hadise göre Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Sizin aranızda ashabım yıldızlar gibidir. Onlardan hangisine tutunursanız hidayet bulursunuz. Onlardan hangisinin sözünü alırsanız hidayet bulursunuz. Ashabımın ihtilafı sizin için rahmettir.” Bunun üzerine “Ey Allah’ın Resulü, senin ashabın kimdir?” diye sordular. Peygamber de “Ehlibeytim’dir” diye buyurdu.”[148] 

Şeyh Saduk bu hadisle ilgili olarak şöyle diyor: Ehlibeyt asla ihtilaf etmez ve Şia’larına hakikatle fetva verir. Belki takiye ile fetva verdiğinde sözleri arasında ihtilaf olur, takiye ise Şia için rahmettir.[149]

Bu hadiste ashabın ehlibeyt olarak tefsirini teyit eden bir rivayeti de “farıkeyn” (her iki fırka da) nakletmiştir ve onda “ashabım” yerine “ehlibeytim” geçmektedir.[150]

4- İbn Kayyım el-Cevziye’nin Enes bin Malik’ten naklettiğine göre Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmuştur: Ashabım, ümmetimin içinde tıpkı yemekteki tuz gibidir. Tuzsuz yemek faydasızdır.[151]

Cevap:

Birincisi, hadis senet bakımından zayıftır.

İkincisi, ümmetin sahabeden yana iyiliği, onlara tabi olunmasını ve onların masum olmasını gerektirmez dolayısıyla da onların sünnetlerini hüccet kılmaz. Allah’ın Resulü’nün (s) hidayetinin zikredilmesi yeterlidir bu zikretme de “tariki hüccet”e uygundur.

5- İbn Mesud şöyle diyor: Resulün (s) ashabına tabi olun; çünkü onlar, en temiz kalplere, en fazla amele ve hidayete sahiptir.[152] 

Cevap:

Birincisi: Hadis içerik bakımından sorunludur; çünkü sahabenin sözü ile sahabenin sözünün hüccet olduğunu ispat etmek batıldır.

İkincisi: Sahabelerin her birine tek tek tabi olmak gerçekliğe aykırıdır. Eğer bundan kasıt aralarında Ehlibeyt’in de bulunuyor olması itibariyle onların geneli ise o zaman sorun yoktur.

6- İbn Mesud, şöyle diyor: Allah, kullarının kalplerine baktı ve Muhammed’in (s) kalbinin en iyisi olduğunu gördü. Muhammed’den (s) sonra kullarının kalplerine baktı, Muhammed’in (s) ashabının kalplerinin en iyi olduğunu gördü. Bu yüzden onları Peygamber’e arkadaş ve yardımcı olarak seçti. O halde Müslümanların iyi bildiği iyi, kötü bildiği de kötüdür.[153]   

Cevap:

Birincisi: Bu hadis de tıpkı yukarıdaki gibi içerik açısından sorunludur.

İkincisi: Hadis sonuç itibariyle sahabenin iyi insanlar olduğuna delalet eder; onların her hatadan masum olduğuna delalet etmez, dolayısıyla da onların sünneti hüccet olmaz.

Üçüncüsü: Hadisin devamı Kur’an’a aykırıdır; zira Allah şöyle buyuruyor: “Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve yine hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Allah bilir, ama siz bilmezsiniz bu gerçekleri.”[154]

 

[1] Sahabe el-Luğa, c. 5, s. 1760; Kamusu’l- Muhit,c. 4, s. 13; Misbahu’l Münir, c.2, s. 397. 

[2] El Mustasfa, c. 1, s. 157.

[3] El Eşbah ve’n- Nezair, 384.

[4] Fethu’l Bari, c. 5, s. 251.

[5] Tertib-i Kitabu’l Ayn, s. 440.

[6] Müfredat-ı Ragıb, s. 275.

[7] Fera-i Hanbeli, el-Idde fi Usulu’l- Fıkh, c. 3, s. 988.

[8] Fethu’l Bari, c. 7, s. 3.

[9] El İsabe, c.1, s. 4.

[10] Teysiru’t- Tahrir, c. 3, s. 67.

[11] El İhkam fi’l- Ahkam, c. 2, s. 321.

[12] El İddetu fi Usulu’l Fıkıh, c. 3, s. 988.

[13] Ed-Diraye, s. 120.

[14] El- Baisu’l- Hasis, s. 175.

[15] El-İhkam fi Usulu’l- Ahkam, c. 2, s. 32.

[16] Es-Savaiku’l Muhrika, s. 325.

[17] Age. s. 328.

[18] Usdu’l Gabe, c. 1, s. 10.

[19] El İsabe, c. 1, s. 17.

[20] Mukaddime-yi İbn Salah.

[21] Usulu’s- Serhi, c. 2, s. 134.

[22] Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, c. 16, s. 299.

[23] El Kifaye fi’l İlmu’r- Rivaye, s. 49.

[24] Akide-yi Ehl-i Sünnet ve’l Eser fi Sahabetu’l Kiram, c. 2, s. 800.

[25] Şerhu’l Mekasıd, c. 2, s. 306-307.

[26] En Nesaihu’l Kaffe, s. 225.

[27] Bakara: 143.

[28] Al-i İmran: 110.

[29] Enfal: 74.

[30] Tevbe: 100.

[31] Fetih: 18.

[32] Fetih: 29.

[33] Vakıa: 10-12

[34] Haşır: 8-9

[35] Sahih-i Buhari, c. 2, s. 287.

[36] Age. c. 2, s. 292.

[37] Sahih-i Müslim, c. 2, s. 270.

[38] Keşfu’l Hafa, c. 1, s. 132, h. 381.

[39] Akidetu’l Ehlu’s- Sunne ve’l Eser fi Sahabetu’l- Kiram, c.1.  

[40] Makalat-ı Tesisiye, s. 227.

[41] Ahzab: 32.

[42] Ahzab: 30.

[43] Tevbe: 101.

[44] Ahzab: 12.

[45] Hucurat: 6.

[46] Secde: 18.

[47] Bakara: 9.

[48] Cuma: 11.

[49] Muhammed: 16.

[50] Tevbe: 61.

[51] Fetih: 11.

[52] Al-i İmran: 155.

[53] Hadid: 10.

[54] Tevbe: 38-39.

[55] Saff: 2-3.

[56] Hucurat: 17.

[57] Sahih-i Buhari, c. 9, s. 58. 

[58] Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 298.

[59] Tevbe: 75-76.

[60] Hicr: 24.

[61] Sahih-i Buhari, c.1, s. 159.

[62] Age. c. 2, s. 122.

[63] Sahih-i Buhari, hadis sayısı: 1779, Kitabu Fezailu’l Medine. 

[64] Age. hadis sayısı: 1279, Kitabu’l Cenaiz.

[65] Sevaiku’l Muhrika, s. 125.

[66] Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 150, H. 4676.

[67] Sahih-i Buhari, hadisin sayısı: 2888.

[68] Age. Hadisin sayısı: 1953; Sahih-i Müslim, c. 6, s. 150.

[69] El İsabe, c. 3, s. 228; Usdu’l Gabe, c. 4, s. 199.

[70] Age. s. 3, s. 452.

[71] Sahih-i Buhari, c. 8, s. 196.

[72] Tarih-i Taberi, c. 2, s. 502; el-İsabe, c. 1, s. 337; Usdu’l Gabe, c. 4, s. 295.

[73] Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 476, H. 22432

[74] Sahih-i Müslim, c. 5, s. 43; Muvatta-yı Malik, c. 2, s. 59.

[75] Sahih-i Müslim, c. 7, s. 120, Bab-ı Fedailu’l Ali; Tarih-i İbn Asakir, c. 2, s. 47; Müstedrek-i Hakim, c. 1, s. 385; Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 301.

[76] El İstiab, c. 1, s. 141; Tarih-i İbn Asakir, c. 4, s. 229.

[77] Sahih-i Buhari, c. 5, s. 160.

[78] Durru’l Mensur, c. 6, s. 73.

[79] Fatır: 32.

[80] Bakara: 148.

[81] Muminun: 61.

[82] Hadid: 21.

[83] Durru’l- Mensur, c. 6, s. 154.

[84] Tarih-i Taberi, c. 4, s. 200.

[85] Şerh-i İbn Ebu’l Hadid, c. 4, s. 99.

[86] Silsiletu’l Ehadisu’d Daifa, c.1, s. 78; el-Munteka, s. 551.

[87] Lisanu’l Mizan, c. 1, s. 136.

[88] Shife-yi Seccadiye, 4. Dua

[89] Subhi Salih, Nehcu’l Belaga, 97. Hutbe. S. 143.

[90] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 1, s. 77. 

[91] El Muvafakat, c. 4, s. 42.

[92] Menahicu’l İctihad fi’l İslam, s. 636.

[93] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 1, s. 29-32

[94] Minhacu’s- Sunne, c. 3, s. 205.

[95] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 124.

[96] El Muvafakat, c. 4, s. 76.

[97] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 119, 120.

[98] El Mustasfa, c. 1, s. 261.

[99] Al-i İmran: 152.

[100] Al-i İmran: 155

[101] Saff: 2-3.

[102] Cuma: 11.

[103] Sahih-i Buhari, Kitabu’l Fiten.

[104] Şerh-i Mekasıd, c. 2, s. 306, 307. İmamet bahsi.

[105] Tevbe: 100.

[106] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 124.

[107] Ahzab: 36.

[108] Yasin: 21.

[109] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 130.

[110] Yasin: 13.

[111] Neml: 59.

[112] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 131.

[113] Al-i İmran: 110.

[114] El Muvafakat: c.4, s. 74.

[115] Tevbe: 119.

[116] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 132.

[117] El- Gadir c. 2, s. 306.

[118] El Muvafakat, c. 4, s. 74.

[119] Razi, el-Cerh ve Tadil kitabının mukaddimesi.

[120] Hacc: 78.

[121] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 134.

[122] Age. s.136.

[123] Sahih-i Müslim, c. 2, s. 270; İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 137.

[124] Tarih-i Taberi, c. 4, s. 200.

[125] Şerh-i İbn Ebu’l Hadid, c. 4, s. 99.

[126] Et- Takrir ve’t- Tahbir fi Şerhu’t- Tahrir, c. 3, s. 99.

[127] Camiu’l- Beyanu’l- İlm, c. 2, s. 89.

[128] Age. c. 2, s. 90.

[129] El Kamil.

[130] El Lisanu’l Mizan, c. 2, s. 137.

[131] El Bahru’l Muhit, c. 2, s. 528.

[132] Tahric-i Ehadis-i el-Keşşaf, der Haşiye-i Keşşaf, c. 2, s. 628.

[133] Camiu’l- Beyanu’l- İlm, c. 2, s. 90.

[134] Feyzu’l Kadir, c. 4, s. 76.

[135] Age.

[136] El Bahru’l Muhit, c. 5, s. 527.

[137] El Munteka, s. 551.

[138] Silsiletu’l Ehadisu’d- Daifiye, c. 1, s. 78.

[139] Mizanu’l İtidal.

[140] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 2, s. 223.

[141] Tahric-i Ehadis-i el-Keşşaf, c. 2, s. 628.

[142] Camiu’s- Sağir, c. 4, s. 76. 

[143] Kenzu’l Ummal, c. 6, s. 133.

[144] İrşadu’l Fuhûl, s. 83.

[145] Sünen-i Daremi, c. 2, s. 365; Tefsir-i Taberi, c. 6, s. 30; Tefsir-i İbn Kesir, c. 1, s. 26.

[146] Ahkaf: 15.

[147] Muvatta, Malik, c. 2, s. 76; Sünenu’l Kübra, c. 7, s. 442. Tefsir-i İbn Kesir, c. 4, s. 157; Umdetu’l Kari, c. 9, s. 642; Durru’l Mensur, c. 6, s. 40.

[148] Meaniu’l- Ahbar, s. 156-157.

[149] Age. s. 157.

[150] El Usul-i Sitte Aşar, s. 16; Lisanu’l Mizan, c. 1, s. 136.

[151] İ’lâm el-Muvakkı’în, c. 4, s. 137.

[152] Age. s. 139.

[153] Age. s. 138.

[154] Bakara: 216.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER