İmamları Tanımak ve Onlara Yas Tutmak

İmamları Tanımak ve Onlara Yas Tutmak

  

İmamları Tanımak ve Onlara Yas Tutmak
Ayetullah Vahid Horasanî

Her şeyden önemli olan Allah'ı tanımaktır. Yüce Allah'ı tanımak ise; belirtmiş olduğu yolu takip etmek ile olur. Allah’ın kapısına gitmeli, gitmemizi istediği yoldan ilerlemeliyiz, bu ise Kuran-ı Kerim'in bildirdiğine göre:

"و أتوا البيوت من أبوابها - Evlere kapılarından girin" ayetince, imamlara müracaat etmemiz gerekmekte. İmamı tanımanın iki açısı vardır: Birincisi mevzu-i’dir, ki bizzat onun kendisi vasıtasıyla varlık vardır, nimetler ulaşmaktadır, var olan her şeyde, imkân âleminde feyzin vasıtasıdır. Bu yüzden varlık âleminin başlangıcı ve bittiği nokta; imam ile tanına bilir. İmamları ve her şeyi var eden yüce Allah'ı derk ede bilmek ve O tavsif edilmekten yüce olanı tanımak ancak imam vasıtasıyla olabilir.

İmamların hepsini kapsayan bir genel hak boynumuzda vardır, bir de her imama mahsus olan haklar bulunmaktadır. Bu hakkı bilmek, imamı tanıma hususunda en önemli esastır. Tanımadaki en önemli esas ise hikmet ile birlikte olmasıdır. Hikmet olmazsa hakkıyla tanıma da olmaz. Hikmet bir şeyi gerçek yönüyle, hakikatiyle tanımaktır. Yani her tanıma mutlaka delil ile bilinçlice olmalıdır. Eğer tanımalarımız bilinçli ve delil ile birlikte olursa ancak o zaman hedefe ulaştıra bilir, nuraniyete ulaştırır.

Evet, Seyidu'ş-Şüheda, İmam Hüseyin'in (a.s) erbeinine yaklaştık, bu günlerde onu daha güzel tanımaya çalışmalıyız. Ve bu tanıma ise o kadar önemli ve değerlidir ki; bu makamı ancak Allah'ın özel dostları anlayıp, derk edebilirler.

Merhum Mirza Şirazi gibileri ancak anlar. Merhum Mirza'nın azameti hepinize malumdur; merhum Ahund ve Naini, Mirza'yı nasıl da övmüşlerdir. Bu büyük insan Samerra'da Şia havzasının kurucusu, İkinci Mirza gibi nice büyük âlimler yetiştiren, son zamanların fıkıh alanında belkemiklerini eğiten birisidir.

Bakınız bu şahsiyet imamları nasılda tanımakta, marifetin hakikatine nasıl da ulaşmış durumda: İmam Hüseyin (a.s)  için yas merasimleri düzenlerdi, büyük bir âlim konuşma yapar, sonra mersiye okunurdu. Mersiye okuyan kimdi biliyor musunuz?

Büyük araştırmacı, bu büyük Kum ilimler havzasının kurucusu, günümüzde dünyanın dört bir tarafı için âlimler yetiştiren bu merkezin müessisi Merhum Hairi idi. O zamanlar Mirza'nın yas merasimlerinde, musibet mersiyelerini okurdu. İşte böylesine önemli bir merasimdi. Konuşmacıdan sonra minbere çıktı ve öyle bir cümle söyledi ki, Mirza'nın yüreği yandı. Bu cümleyi herkes duyabilir ama ne mana taşıdığını Mirza gibi marifet ve tanımaya ulaşanlar derk edebilir.

Besmeleyi çekti, mersiyeye başladı ilk cümlesi şu oldu:" دخلت زينب علي بن مرجانة- Zeynep, ibni Mercane'nin (Übeydullah bin Ziyad)  karşısında durdu."Bu cümleyi söyledikten sonra, Mirza feryat figan içinde "Tamam, bu kadar yeter" dedi ve öğlene kadar ağlayıp, başına, sinesine vurdu.

İşte tanıma budur. Onları tanıya bilenler, bir tek cümle ile böylesine mahvolmaktalar. Zeynep! Bu üstün, ulvi makam sahibi böyle birisinin, ibni Mercane gibi yaratılmışların en kötülerinden birinin karşısında durması! O üstün hanımı tanıyan bu musibet karşısında günlerce ağlar.

Gelmiş geçmiş herkes burada mahvolur. İmam Hüseyin (a.s) kimdir? İmam Hüseyin (a.s) ne iş yapmıştır? Bu hususta iki konu bulunmaktadır: Birincisi fail ve ikincisi fiil. Biri müessir diğeri eser. Biri sebep ve ikinci sonuç.

Birincisi İmam Hüseyin'in bizzat kendisi kimdir? Bu sorunun cevabını vermek ise insanın gücünün dışındadır.

İkinci konu ise; İmam Hüseyin ne yapmıştı? Evet, o gelmiş geçmiş en büyük işlerden birini yaptı. Bu dünya Âdem’i gördü, Nuh gibi ulul-azm bir peygamberi gördü, Allah’ın halili İbrahim'i gördü, Kelimullah Musa’yı, Ruhullah İsa b. Meryem'i gördü ve varlık âlemi yaratılışın özü, varlığın kalbi peygamberlerin sonuncusu rahmeten lil âlemini gördü. Evet, bu dünya yüz yirmi dört bin peygamber Âdem’den Hatem'e kadar ilahi elçileri gördü. Yüz yirmi dört bin peygamber vasisini gördü. Her peygamberin vasisi vardı; birincisi hibbetullah ve sonuncusu Emire'l-Müminin Ali b. Ebu Talip. İşte bu dünya böylesi hak ve hakikat elçilerini gördü, bu süre zarfında peygamberlerden ve vasilerden ne kadar şehidi gördü ama işte akılları hayretler içerisinde bırakan Allah’ın hücceti, ilahi lisan yani Kuran'ın tabiri ile: "و ما ينطق عن الهوي- Ne konuşsa vahiydir" şöyle buyuruyor: 

"لا يوم كيومه الحسين -Hiçbir gün Hüseyin'in günü gibi olmamıştır, olmayacaktır da."

Evet, anlaşılan yüz yirmi dört bin peygamberin yaşamış oldukları, imam Hüseyin'in yaşadıklarından daha az.

Peygamber efendimiz: " Hiçbir gün Hüseyin'in günü gibi olmamıştır, olmayacaktır da."Diye buyuruyorsa bütün olayları bilmekte ve düşünmekte sonra buyurmakta: " Hiçbir gün Hüseyin'in günü gibi olmamıştır, olmayacaktır da."

Peki, imam Hüseyin ne yaptı? Hangi büyük işi başardı? Bu sorunun cevabı bir tek cümlede özetlene bilir:

Allah'ın tekliği, tevhid ve mead. Peygamberlerin nübüvveti, vasilerin vesayeti, tüm semavi kitaplar, hepsi İmam Hüseyin'in kanıyla baki kalmıştır. Evet, hayrette bırakıyor insanı, bu Hüseyin-i kan!

Burada şimdi bir hadis nakletmeliyim, sadece nakliyle yetinelim, açıklamasını yapmak üstesinden gelinecek şey değildir. Esas hikmet üzere ise marifetin temeli de kesin delil olmalıdır. Nakledeceğim bu rivayet üç tarik ile nakledilmiştir: iki tariki, Sigat'ul İslam Kuleyni, diğer bir tariki de Şeyh'ul Muhaddisin Saduk nakletmiştir. Ben şimdi sizlere bu hadisi merhum şeyh Saduk'un nakliyle aktarmaya çalışacağım. Öyleyse iyi kavramaya çalışın ki; önce kendiniz ve sonra halkta değişim yarat bilesiniz.

Şeyh'ul Muhaddisin Saduk naklediyor, babasından, peki babası kim? Ali bin Musa bin Babıveyh, Şeyh, Allame ve Necaşi'nin kendi rical kitaplarında muvassaktır. O da; Sa'd bin Abdullah'tan naklediyor Sa'd bin Abdullah daŞeyhu't-Taife tarafından sıqa kabul edilmiştir, aynı şekilde ibni Şehraşup ve Allame de muvassak bilmişlerdir. O da Yakup bin Yezid'den naklediyor. Peki, Yakup nasıl biri yine Şeyhu't-Taife ve Neçaşi tarafından muvessag. Yakup ibni Ebi Umeyr'den naklediyor Ki onun hakkında ortak görüşe göre; naklettiği her şey doğrudur denilmiştir. Bu büyük şahsiyette Muhammed bin Vehep'ten naklediyor. Neçaşi ve Allame de ibni Veheb'i siqa bilmişlerdir. İşte hadisin senedi böyle bir sened nakledenler rical âlimleri tarafından siqa bilinmiş ve muvassag oldukları ilan edilmiş üstün insanların naklettiği bir hadis. Bu senedin ne kadar önemli olduğunu ancak ehli bilebilir. Örneğin Şeyh Ensari fıkıh alanında bu senede göre kesin fetvalar vermiştir. Velhasıl sened de şek- şüphe yok ve hadis tamamen sahihtir. Şimdi gelelim metin yönünden nakle, metni ise Maviye bin Ebi Vehep şöyle naklediyor:

"İmam Cafer b. Muhammed Sadık'ın yanına vardım, secdeye kapanmış dua ediyordu:

يا من خصّنا بالكرامة - Ey bizi keramet ile bizi özel kılan


ووعدنا الشفاعة - ve bizlere şefaat vaadi veren


وخصنا بالوصية - ve bizi vasilik ile özel kılan


وأعطانا علم ما مضي وعلم ما بقي، - ve bize hem geçmişin ve hem de geleceğin ilmini veren


وجعل أفئدة من الناس تهوي إلينا- ve insanların gönüllerine bizim sevgimizi yerleştiren! (bu beş şeyi Allaha dedi ve sonra şu duayı etti.) 


اغفر لي و لإخوانيو لزوار قبر أبي [عبد الله] الحسين - Bağışla beni ve kardeşlerimi ve babam Hüseyin'in ziyaretçilerini."

Ne kadar ilginç ve ne kadar da önemli ki İmam Hüseyin'in ziyaretçisi bu makamlara ulaşmış. Ve insanı hayrette bırakan da İmam'ın buyurmuş olduğu: "و ارحم - Rahm et" cümlesidir. Burada "rahm et" diye buyuran hakiki anlamda ne demek istediğini biliyor ne anlama geldiğinin farkında. Onun Rahman ve Rahim Allah'tan istemiş olduğu rahmetin nasıl bir şey olduğunu Kuran bize açıklıyor:" و رحمت ربك خير مما يجمعون - Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. "İşte böylesi bir rahmeti, böyle bir müsterhem Rahman ve Rahim'den istemektedir.

Peki, kimin için isteniyor bu rahmet?


"و ارحم تلك العيون التي جرت دموعها رحمة لنا - Rahm et, bize olan sevgiden dolayı bizim için dökülen bu gözyaşlarına"

Evet, bizim Şialarımız bize olan sevgilerinden ve musibetlerimizden dolayı ağlamakta, Allah'ım sen de onlara rahm et. Burada ne kadar söz var anlatılmalı ama ben acizim bunları anlatmaktan. Yani bizi sevenlerin gözlerinden dökülen yaşlar, o kırık kaburgalar için çekilen acıdandır, düşürülmüş Muhsin, başı yarılmış İmam, boğazına ok saplanmışın acısıyladır."Bize olan sevgilerinden ağlamaktalar "öyleyse onlara rahm et ve bu kalplere de rahm et onların bu kalplerine sonsuz rahmetini gönder ama hangi kalpler biliyor musunuz?

"O kalpler ki bizim için hüzünlü ve bizim için yanmakta…"
İmamları tanımak budur tanıdıktan sonra onlar için musibet budur. Bu kimin sözü? Düşünün biraz" Bizim için yanmakta "Neden, ne oldu ki? Başlarına neler geldi ki?

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER